Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE), Yemen'deki ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi’ne (GGK) geldiğini öne sürdüğü silah sevkiyatı nedeniyle Yemen’in Mukalla liman kentini vurdu.
Popüler Gazete'nin Arap medyasından aktardığı habere göre saldırının, BAE’deki Füceyre Limanı’ndan gelen iki geminin Mukalla’ya ulaşmasının ardından gerçekleştirildiği belirtildi.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, ülkenin ulusal güvenliğinin "kırmızı çizgi" olduğu belirtildi.
BAE'ye, Yemen topraklarında bulunan askerlerini 24 saat içinde çekme çağrısı yapıldı. Abu Dabi’ye "son derece tehlikeli" adımlar attığı uyarısında bulunuldu.
Söz konusu saldırılar, Suudi Arabistan'ın, ayrılıkçı GGK'nin bu ayın başlarında ele geçirdiği, Yemen'in doğu illerinden Hadramevt ve Mehra'dan çekilmesi yönünde çağrıda bulunmasından kısa bir süre sonra gerçekleşti.
Suudi Arabistan’ın Yemen’de BAE destekli GGK'ye ait noktaları hedef alması, uzun süredir perde arkasında ilerleyen Riyad–Abu Dabi rekabetinin artık sahada daha görünür hale geldiğini gösteriyor.
Bu gelişme, Yemen savaşının yalnızca Husilerle mücadele ekseninde değil, koalisyon içi güç paylaşımı ve siyasi gelecek üzerinden de derin bir kırılma yaşadığını ortaya koyuyor.
Suudi Arabistan ve BAE, 2015’te “Arap Koalisyonu” çatısı altında Yemen’e müdahale ettiğinde ortak hedef, Husileri geri püskürtmek ve uluslararası tanınan meşru hükümeti yeniden tesis etmekti. Ancak sahadaki dengeler değiştikçe, iki ülkenin Yemen vizyonları da ayrıştı.
Suudi Arabistan, Yemen’in birliğini koruyan, merkezi bir devlet yapısını ve Riyad’a güvenlik açısından bağımlı bir yönetimi savunuyor.
Yemen, Suudi Arabistan için doğrudan sınır güvenliği, füze tehdidi ve İran'ın nüfuzu bağlamında ulusal güvenlik meselesi.
BAE ise özellikle güneyde, limanlar ve stratejik deniz geçişleri üzerinden şekillenen parçalı ve yerel aktörlere dayalı bir düzeni destekliyor. Güney Geçiş Konseyi bu stratejinin en somut aracı.
On yılı aşkın süredir iç savaşla boğuşan Yemen, İran destekli Husi milislerinin kuzey bölgelerinin büyük bir kısmını kontrol etmesiyle, Suudi Arabistan ve BAE destekli koalisyonun ise güneyde uluslararası alanda tanınan meşru hükümeti desteklemesiyle bölünmüş durumda.
BAE'nin destek verdiği güneydeki GGK güçleri bu ayın başlarında Yemen'in Hadramevt ve Mehra vilayetlerine girerek petrol zengini bölgeyi ele geçirdi.
Bu durum, Suudi Arabistan destekli Ulusal Kalkan Güçleri'ne bağlı güçleri bölgeden uzaklaştırdı.
Bu güçler de Husi isyancılarıyla mücadele kapsamında koalisyonla aynı safta yer alan bir diğer gruptu.
GGK güçleri ilerlemeleriyle, Yemen topraklarının neredeyse yarısını, Suudi Arabistan ve Umman sınırındaki petrol üreten bölgeler de dahil olmak üzere, kontrol altına aldı.
Bu hamle, BAE'nin koalisyondan ayrılma ve vekili GGK'ni güneydeki en önemli oyuncu olarak konumlandırma girişimi olarak görülüyor.
Suudi Arabistan ve BM tarafından tanınan meşru hükümet, güneyin kontrolünü yeniden sağlamak için bir tür karşı hamle yapmadıkları takdirde, artık büyük ölçüde önemli bir konumdan uzaklaştırılmış durumda.
Suudi Arabistan son yıllarda Yemen'i birçok kez bombalamış olsa da, Suudi saldırıları kuzeyi ve Husi kontrolündeki bölgeleri hedef almıştı. Ancak Yemen'in güneyindeki GGK mevzilerine yapılan saldırı, ilk kez oldu.
Uzmanlar, Yemen'in şu anda kuzeyde Husi milisleri, Aden merkezli Suudi destekli uluslararası tanınmış hükümet ve güney ile doğuda GGK arasında üçlü bir kontrol mücadelesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.
Yemen'deki iç savaş, 2014 yılında Husi milislerinin Sana'yı ele geçirmesiyle başladı ve ertesi yıl Suudi Arabistan öncülüğünde bir müdahale gerçekleşti.
Yıllarca süren çatışmalar yüz binlerce insanın ölümüne ve ciddi bir insani krize yol açtı.
Büyük çaplı çatışmalar azalmış olsa da, GGK güçlerinin ilerlemeleri ülkenin siyasi manzarasını tamamen değiştirdi ve çatışmanın yeniden şiddetlenebileceği korkusunu artırdı.
BAE’nin askeri, siyasi ve lojistik olarak desteklediği GGK, güneyde fiili bir otorite kurarak zamanla meşru hükümetle olduğu kadar Suudi Arabistan’la da karşı karşıya geldi.
GGK’nin ayrılıkçı söylemi, Riyad’ın savunduğu tek ve birleşik Yemen anlayışıyla açıkça çelişiyor.
Suudi Arabistan'ın, GGK'ne ait noktaları vurması, BAE’nin sahadaki nüfuzunun Riyad açısından tehdit algısına dönüştüğünü gözler önüne seriyor.
Aynı zamanda, Husilere karşı kurulan Arap Koalisyonu'nun kendi içinde çatışan bir yapıya evrildiğini gösteriyor.
Mevcut durum, koalisyonun stratejik tutarlılığını zayıflatırken, Husilere dolaylı bir alan da açıyor.
2019 ve sonrasında imzalanan Riyad Anlaşmaları, GGK’yi Yemen'in meşru hükümet yapısına entegre etmeyi amaçlamıştı.
Son saldırılar, bu anlaşmaların fiilen çöktüğünü ve Suudi Arabistan’ın artık diplomatik çerçeveden askeri dengelemeye yöneldiğini düşündürüyor.
Yemen artık sadece Husilerle mücadele edilen bir savaş alanı değil; aynı zamanda Suudi Arabistan ile BAE’nin bölgesel vizyonlarının çarpıştığı bir saha oldu.
Bu tablo, Arap Koalisyonu’nun geleceğini sorgulatırken, Yemen krizinin çözümünü de daha karmaşık ve çok katmanlı hale getiriyor.
Riyad ve Abu Dabi arasındaki bu gerilim yönetilemezse, Yemen savaşı krizin derinleştiği bir çıkmaza sürüklenebilir.