UNICEF liderliğindeki Küresel Gençlik Ruh Sağlığı Koalisyonu, 1990'ların sonu ile 2010'ların başı arasında doğan Z kuşağının, diğer tüm içerik türlerinden daha fazla haber okuduğunu bildirdi.
Popüler Gazete'nin Arab News'ten aktardığı analize göre küresel manşetlere sürekli maruz kalmak, gençler üzerinde büyük bir duygusal etki yaratıyor.
Orta Doğu’daki krizlerin Z kuşağının ruh sağlığı üzerinde derin ve giderek büyüyen etkileri var.
Z kuşağı, haberleri genellikle Instagram, X, TikTok, YouTube gibi sosyal medya platformlarından takip ediyor.
Bu mecralar sayesinde savaş, yıkım, ölümler ve zulüm gibi olaylar, bazen sansürsüz ve filtrelenmemiş biçimde, günün her saatinde karşılarına çıkıyor.
Travmatik içeriklere sürekli maruz kalmak, duyarsızlaşma ya da tam tersi olarak ikincil travma (başkalarının yaşadığı travmaları izleyerek ruhsal etkilenim) meydana getirebiliyor.
Dijital tükenmişlik hissi oluşurken, Filistin, Gazze, Suriye, Lübnan, İran gibi bölgelerden gelen yıkıcı haberler karşısında gençler kendilerini suçlu, çaresiz ya da yetersiz hissedebiliyorlar.
Bazı gençler arasında aktivistleşme eğilimleri artarken, bu süreç bazen tükenmişlik sendromuyla sonuçlanabiliyor.
Bazı gençler kendi kültürel kökenlerini sorgularken, bazıları yaşadıkları ülkelerdeki sessizlik ya da ikiyüzlü politikalar nedeniyle sisteme karşı yabancılaşabiliyor.
Diğer yandan, gelecek kaygısı ve kolektif umutsuzluk da yaşanıyor.
Savaş bölgelerinde yaşanan insan hakları ihlalleri, bombardımanlar ve sivil kayıplar artık yalnızca haber bültenlerinde değil, Instagram hikayelerinde, TikTok videolarında ve X gönderilerinde saniyeler içinde yayılıyor.
Dünya çapında 14 ila 25 yaş aralığındaki 5.600'den fazla kişiyle yapılan bir ankete dayanan çalışmada, Zoom kullanıcılarının yüzde 60'ının söz konusu haberlerden bunaldığı ortaya çıktı.
UNICEF'in ruh sağlığı konusunda küresel lideri olan Dr. Zeinab Hijazi, Arab News'e yaptığı açıklamada, bu tür kaygıların jeopolitik çatışma, iklim ve ekolojik kriz ile ekonomik belirsizliğin bir araya gelmesiyle şekillendiğini söyledi.
Hijazi, "Birçok kişi, özellikle de gençler için, bu üst üste gelen krizlerin ağırlığı soyut değil. Son derece kişisel, zihinlerinde, bedenlerinde ve geleceğe dair umut hislerinde kendini gösteriyor" dedi.
Sonuçları San Francisco'da düzenlenen Sosyal İnovasyon Zirvesi'nde açıklanan araştırma, bunalmışlık ve güçsüzlük hissinin gençlerin inisiyatif duygusunu olumsuz yönde etkileceğine ilişkin endişeyi gündeme getirdi.
Hijazi konuya ilişkin açıklamasında, "Dünyamızı şekillendiren güçler üzerinde çok az kontrolümüz varken, gençler sürekli bir zorluklar fırtınasına yakalanmış gibi hissedebilir" diye konuştu.
Z kuşağı dünya olaylarıyla bağlantılı ve ilgili hissetme eğiliminde olsa da, küresel istatistiklerin yaklaşık yüzde 67'sine göre gençler dünyadaki haberlere veya olaylara maruz kaldıktan sonra bunalmış hissediyor.
Analistlere göre Orta Doğu'da, özellikle İsrail'in 2023'te Gazze'ye yönelik savaşa başlamasından bu yana artan jeopolitik gerginlikler ve istikrarsızlık, gençler üzerinde uzun vadeli etki ve huzursuzluk ile aşırıcılığı körükleme potansiyeli taşıyor.
Psikologlar ve medya analistleri, sosyal medya platformları aracılığıyla bu tür haberlere maruz kalmanın genç kullanıcılarda duygusal yıpranmayı artırdığına inanıyor.
BAE'de yaşayan klinik psikolog Dr. Shaima Al-Fardan, sürekli haberlere maruz kalmanın gençlik gelişimi üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekerek, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bu durum, gençleri gerçek hayattaki sosyal etkileşimlerden soyutlayabilir ve bu da temel sosyal becerilerin gelişimini engeller. Ayrıca, olumsuz duyguları sürekli olarak artırarak zamanla bu duygusal kalıpları güçlendirir."
Tüketici araştırma platformu Attest'e göre, sosyal medya platformları Z Kuşağı için birincil haber kaynağı olarak hizmet ediyor.
Gençlerin yaklaşık %43'ü günlük haberler için sosyal medyaya yöneldiğini söylüyor.
Dijital platformlardaki içeriklere anında erişimin, gençlerin küresel olaylara ilişkin farkındalığını artırabileceğini belirten Fardan, bunun aynı zamanda onları yanlış bilgi ve propagandaya maruz bıraktığı konusunda da uyardı.
Fardan, "Gençler bu dönemde, beyin gelişimleri nedeniyle tükettikleri haberlere karşı eleştirel olmayı öğrenmeleri önemli. Çünkü henüz rasyonel karar alma ve sağlam görüşler oluşturma görevini üstlenen beyinlerinin bu bölümü tam olarak oluşmadı" ifadelerini kullandı.
Gençlerin genellikle güçlü ilk tepkilerle yanıt verdiğini söyleyen Fardan, ancak hızla duyarsızlaşabildiklerini de vurguladı.
Sosyal medya içeriklerinin kısa ve hızlı temposu, gençlerin dünya olaylarına karşı olumsuz duygusal tepkilerini yoğunlaştırabiliyor.
BAE'deki Amerikan Üniversitesi Medya ve Kitle İletişimi Bölümü yardımcı doçenti ve bölüm başkanı Elizabeth Matar ise sosyal medya platformlarının bilgi kaynaklarını genişlettiğini ancak kullanıcıların özellikle değişen konulardaki anlayışlarını derinleştirmediğini söyledi.
Matar, "Kullanıcılar sosyal medyada bir medya kuruluşunun haberlerini takip ettiğinde, yalnızca bir resim veya video klip ve bir açıklama içeren bir başlık görüyorlar. Bu da tam bir makaleyi okumanın tüm nüanslarını alamıyorlar" dedi.
Bunun bir sorun yarattığının altını çizen Matar, "Çünkü bunlar sadece başlıklar ve bağlamı çok fazla anlamadan veya bunları bir araya getirme becerisi geliştirmeden gelen bilgiler gibi hissettiriyor" diye ekledi.
Fardan ise kontrolsüz çevrimiçi haber tüketiminin uzun vadeli etkileri konusunda uyarıda bulunarak şunları söyledi:
“Aşırı haber okumaya sınır konulmazsa, beyindeki olumsuz düşünce kalıpları güçlenebilir, kişinin hayata bakış açısını ve genel işleyişini etkileyebilir. Bu durum, anksiyete ve depresyon gibi ruh sağlığı bozukluklarına, artan sosyal izolasyona ve topluma entegre olmak için gereken temel becerilerin eksikliğine katkıda bulunabilir.”
Uzmanlara göre bu zorlukların üstesinden gelmek için eğitim ve medya okuryazarlığının yanı sıra sosyal medya kullanımına sınırlar koymak önemli.
UNICEF'ten Hijazi ise, gençler için ruh sağlığı desteğinin sağlanmasının hükümetler, okullar, işverenler ve özel sektör tarafından paylaşılan bir sorumluluk olması gerektiğini vurguladı.
Z kuşağı, küresel krizler çağında büyüyor. Orta Doğu’daki savaşların gölgesi yalnızca sınırlarla sınırlı değil, gençlerin kalbine, zihinlerine ve ruhlarına da düşüyor.
Bu krizi yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ruhsal bir kriz olarak da görmek gerekiyor.