Muazzam bir maliyetle inşa edilen bu tesis, önemli bilim insanlarının hedefli suikastları ve modern tarihin en cezalandırıcı yaptırımları da dahil olmak üzere İsrail ve ABD'nin sabotaj eylemlerinden zarar görmeden ayakta kaldı.
Nükleer çalışmalar birçok İranlı için, yalnızca bilimsel bir başarıyı değil, aynı zamanda egemenliğin, dayanıklılığın ve fedakarlığın da bir sembolü.
Bugün, İranlı yetkililer nükleer programın ortadan kaldırılmayacağı konusunda ısrarcı olmaya devam ediyor. Ancak ilk kez, teknik özellikleri ve bileşenlerinin müzakere masasında açıkça ortaya konulduğu görülüyor.
Bu durum, İran'ın nükleer müzakerelerde çok daha güçlü bir rol oynadığı ve bölgesel nüfuzunu kullanarak nihayetinde 2015 Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen nükleer anlaşmayı şekillendirdiği, eski ABD Başkanı Barack Obama döneminden çarpıcı bir sapmayı temsil ediyor.
Trump, 2018'de ilk başkanlık döneminde, başta İsrail olmak üzere anlaşmaya karşı çıkan bölgesel müttefiklerinin etkisinde kalarak, İran'ın söz konusu nükleer anlaşmasından çekilme kararı aldı.
Bunun "kötü bir anlaşma" olduğunu belirten Trump, İran'ı yeni ve genişletilmiş bir anlaşma müzakere etmeye zorlamak için "azami baskı" uygulamaya karar verdi ve ABD yaptırımlarını yeniden uyguladı.
İran'ın kozu azaldı
Bölgesel düzenin kökten yeniden yapılandırıldığı bir ortamda, İran'ın müzakere pozisyonu bugün çok daha zayıf bir durumda.
Zira artık Gazze, Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen'deki müttefikleri ve vekillerine başvuramıyor, bunların bir çoğu önemli ölçüde zayıfladı.
Hizbullah'ın füze tehditleri, Beşşar Esed rejiminin lojistik desteği ve bir zamanlar Irak milisleri veya Husi kışkırtmaları tarafından sağlanan tehdit kozu artık geride kaldı.
İran'ın Körfez ülkelerine Husi saldırıları düzenleyebileceği veya Hizbullah'ın Celile'ye saldırı tehdidinde bulunabileceği günler de çok eskide kaldı.
Hizbullah eskisi gibi bir güç değil, Husiler ise altı haftadır aralıksız bombalanmalarına rağmen Trump ile ateşkes anlaşması imzaladılar.
Bu yeni gerçeklik, Tahran'ın 4 trilyon dolarlık ABD yatırımlarını tartışmaktan, ABD tarafından denetlenen "barışçıl" nükleer reaktörler önermeye kadar son zamanlardaki neredeyse fantastik açılımlarını açıklamaya yardımcı oluyor.
İran'ın nükleer kapasitesi hakkındaki dikkatlice ifade edilmiş beyanları bile -istediği zaman bomba yapabileceğini iddia ediyor ancak bunu yapmamayı seçiyor- çarpıcı bir retorik değişimi yansıtıyor.
Bu, sadece birkaç yıl önce hayal bile edilemezdi. Bugün İran'ın ABD ile anlaşma konusundaki isteği, Tahran'ın bölgenin yeni jeopolitik manzarasını ve kendi manevra alanının keskin bir şekilde azaldığını kabul ettiğini gösteriyor.
Bu bağlamda, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, geçtiğimiz günlerde başkent Tahran’da düzenlenen bir törende yaptığı açıklamada, “Nükleer enerji ve zenginleştirme İran için hayati öneme sahip. Ancak müzakerelerdeki en temel önceliğimiz tahakkümün reddidir. ‘Zenginleştirme yapmamalısınız’ dayatması bizim için kabul edilemez" diye konuştu.
Ancak aynı zamanda, ülkesinin nükleer silah geliştirmeyi kesin bir dille reddettiğini söyleyerek, bu konuda ABD ile aynı görüşü paylaştıklarını ifade etti.
Şimdi dikkatler, ABD'nin sunduğu nükleer anlaşma teklifine İran'ın vereceği yanıta çevrilmiş durumda.