DOLAR 41.69 ₺
EURO 48.98 ₺
G.ALTIN 5,205.18 ₺
Ç.ALTIN 8,770.83 ₺
BTC 120,087.37 $
ETH 4,475.21 $
BİST 10,858.52

    Trump’ın planı Filistinliler için barış mı getirir, felaket mi?

    SiyasetDünyaÇeviri Haberler
    Yayınlama: 3 Ekim 2025 Cuma 19:07 Güncelleme: 3 Ekim 2025 Cuma 19:08 Kaynak: Haber Merkezi

    Plan, Filistinliler açısından kalıcı barış değil, siyasi teslimiyet ve askeri denetim anlamına geliyor.

    Trump’ın planı Filistinliler için barış mı getirir, felaket mi?

    ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ortak açıklamasıyla duyurulan 20 maddelik “barış planı”, Beyaz Saray tarafından “Ortadoğu’da sonsuz barışa atılmış önemli bir adım” olarak sunuldu.

    Ancak planın ayrıntıları, Filistinliler için gerçek bir barış sürecinden çok, siyasi teslimiyet, silahsızlanma ve dış denetim getiren yeni bir sömürgeci düzenlemeyi işaret ediyor.

    Popüler Gazete'nin İsmail Patel imzalı analize göre Arap liderleri planı memnuniyetle karşılasa da plan, özyönetim imkanı sunmaktan çok, tarihsel sömürgeci mantığın güncellenmiş bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

    Planın en dikkat çekici yönlerinden biri, Filistinli aktörlerin süreçten dışlanmış olması.

    Açıklamanın Filistinli temsilciler davet edilmeden yapılması, 1917 Balfour Deklarasyonu ve 1947’deki bölünme kararlarını anımsatan, Filistin halkına danışılmadan alınan kararları çağrıştırıyor.

    Planın özü, Hamas’ın silahlarını bırakması ve siyaset dışı bırakılması üzerine kurulurken; güvenliğin büyük ölçüde İsrail’in denetimine bırakılması talep ediliyor.

    Trump'ın geçici yönetim önerisi, Gazze’nin “apolitik, teknokratlardan oluşan bir komite” tarafından yönetilmesini ve bu komitenin uluslararası “Barış Kurulu” adlı yapı tarafından denetlenmesini öngörüyor.

    Trump’ın başkanlığını üstleneceği, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair gibi isimlerin yer alacağı bu yapı, yerel demokratik tercihler yerine dışsal denetimi dayatarak sömürgeci yöntemlerin tipik bir yansıması olarak görülüyor.

    Plan, Filistin devletine net bir garanti de vermiyor.

    “Kendi kaderini tayin etme koşullarının oluşabileceği” gibi muğlak ifadelerle yetiniyor ve bu ihtimal, Hamas’ın etkisizleştirilmesi ve Filistin Yönetimi’nin İsrail yanlısı bir vekil otoriteye dönüşmesine bağlı hale getiriliyor.

    Buna ek olarak sınırlar, egemenlik ve lider seçimleri gibi temel konularda somut düzenlemeler yok.

    Uygulama ise büyük ölçüde İsrail’in takdirine bırakılmış durumda.

    Netanyahu’ya tanınan yetkiler, süreci dilediği gibi askıya alma olanağı veriyor.

    Söz konusu plan, İsrail’in Gazze’yi işgal etmeyeceği iddiasını içerse de, İsrail’e uzun vadeli ve geniş güvenlik yetkileri tanıyor.

    Netanyahu’nun “tam güvenlik sağlanana kadar” bölgeden çekilmeyeceklerini ifade etmesi, fiili ablukayı süreklileştirebilecek bir çerçeve oluşturuyor.

    Ayrıca Batı Şeria’daki yerleşimci saldırıları, Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlaller ve coğrafyanın parçalanmış yapısı plan tarafından göz ardı ediliyor.

    Planın bir diğer tartışmalı maddesi, Filistin Yönetimi’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’ndaki girişimlerini durdurma şartı koşulması.

    Bu ise Filistinlilerin, İsrail’in işlediği savaş suçları ve olası soykırım için uluslararası adalet arama hakkından vazgeçmesini talep ediyor.

    Böylece yalnızca kendi kaderini tayin hakkı değil, adalet arayışı da ellerinden alınmış oluyor.

    Sonuç itibarıyla Trump’ın “Gazze barış planı”, sonsuz barış iddiası taşımakla birlikte, özünde Filistinlilere siyasi teslimiyet, silahsızlanma ve dışsal vesayet dayatan bir proje niteliğinde.

    Plan, barışa giden bir yol olmaktan çok, modern bir sömürgeci düzenin devamı olarak görülüyor.

    İsrail'e açık çek

    Uzmanlara göre plan ateşkes ve yardımların artması için umut vaat ediyor gibi görünse de, İsrail'e ABD ve Arap onayıyla Gazze'de sonsuza dek savaş yürütmesi için gizlice açık çek veriyor.

    İsrail'in askeri operasyonlarını durdurması konusunda zamana bağlı bir taahhüt içermiyor.

    İsrail'in Gazze'de kalıcı bir askeri varlık sürdürmesine izin veriyor aynı zamanda Gazze'nin Batı Şeria ve Filistin Yönetimi'nden ayrılmasını güvence altına alıyor.

    Filistinliler Trump'ın vaadine neden güvenemiyor?

    Tarihsel hafıza ve güven bunalımı, Filistinlilerin plana neden şüpheyle baktığını açıklıyor.

    Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), 1982'de uluslararası bir gücün şehirde kalması ve İsrail ordusunun şehre girmesinin engellenmesi şartıyla silahlarıyla birlikte Beyrut'tan çekilmeyi kabul etti.

    FKÖ geri çekildi, ancak uluslararası güç kısa süre sonra geri çekilerek savunmasız Sabra ve Şatilla mülteci kamplarını korkunç bir katliamla karşı karşıya bıraktı.

    Bu, “silah teslimi karşılığında güvenlik” vaadinin nasıl felakete yol açabileceğinin çarpıcı bir örneği olarak görülüyor.

    Bugün gündeme gelen plan ise, farklı bir format altında benzer bir formül sunuyor.

    Gazze’deki tünellerin imha edilmesi, silahların kaldırılması ve bunları taşıyanların bölgeden çıkarılması öngörülüyor.

    Plan, yardım ve kalkınmayı ön plana çıkarsa da özgürlük, adalet ve egemenlik konularında sessiz kalıyor.

    Filistinlileri eşit ortaklar olarak değil, gözetim altında tutulacak özneler olarak konumlandırıyor.

    Daha önce verilen ve tutulmayan sözlerin ağır bedelini erkekler, kadınlar ve çocuklar ödemişti.

    Bugün de aynı riskin tekrarlanma ihtimali, Filistinlilerin bu tür vaatlere güven duymasını engelliyor.

    Filistinliler yeni bir vaatten çok, gerçek adalet ve özgürlük talep ediyor.

    Sonuç

    Sonuç itibarıyla Trump ve Netanyahu’nun açıkladığı “barış planı”, isminin aksine Filistinliler için kalıcı barış değil, siyasi teslimiyet ve askeri denetim anlamına geliyor.

    Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı koşullara bağlanırken, uluslararası hukuk üzerinden adalet arayışları da engelleniyor.

    Plan, kısa vadede ateşkes ve insani yardımlar açısından umut vadeden bir çerçeve gibi görünse de, uzun vadede İsrail’e ABD ve bazı Arap ülkelerinin onayıyla sınırsız bir nüfuz alanı tanıyor.

    Bu durum, Gazze’nin kalıcı bir askeri kuşatma altında tutulmasına ve Batı Şeria’dan koparılmasına yol açabilir.

    En önemlisi de Trump'ın Gazze planı, Filistin devletinin kurulma sürecini fiilen tıkıyor.

    Sınırlar, egemenlik ve lider seçimleri konusunda hiçbir somut güvence sunmazken, güvenlik yetkilerini tamamen İsrail’in insafına bırakıyor.

    Dahası, uluslararası hukuk yollarını kapatarak Filistinlilerin bağımsızlık ve adalet mücadelesini temelden sınırlıyor.

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code