DOLAR 41.42 ₺
EURO 48.71 ₺
G.ALTIN 4,902.89 ₺
Ç.ALTIN 8,169.41 ₺
BTC 115,662.11 $
ETH 4,469.57 $
BİST 11,294.48

    Suudi Arabistan ve Pakistan'ın savunma anlaşması bölgenin güç dengelerini nasıl şekillendirecek?

    SiyasetDünyaÇeviri Haberler
    Yayınlama: 20 Eylül 2025 Cumartesi 19:25 Kaynak: Haber Merkezi

    Anlaşma, İsrail'in Doha'ya saldırısının ardından ABD'nin güvenilirliğinin azalmasıyla Körfez ülkelerinin endişelerini yansıtıyor.

    Suudi Arabistan ve Pakistan'ın savunma anlaşması bölgenin güç dengelerini nasıl şekillendirecek?

    Pakistan Başbakanı Şehbaz Şerif ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman “ortak stratejik savunma anlaşmasına” imza attı.

    Popüler Gazete'nin Suudi medyasından aktardığına göre, bu anlaşma iki ülke arasında 80 yıl öncesine dayanan stratejik ittifakta yeni bir dönüm noktası olarak görülüyor.

    Pakistan Dışişleri Bakanlığı, mutabakatın her iki ülkenin güvenliğini güçlendirmeyi, bölgesel barışı teşvik etmeyi ve her türlü saldırganlığı caydırmayı hedeflediğini açıkladı.

    Özellikle, herhangi bir ülkeye yapılacak saldırının diğer ülkeye yapılmış sayılacağının da altını çizdi.

    Tarihi bağlar ve askeri iş birliği

    Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler tarihi köklere dayanıyor.

    Riyad, 1947’de bağımsızlığını ilan eden Pakistan’ı tanıyan ilk ülkelerden biri oldu, 1951’de ise iki ülke “Dostluk Antlaşması”nı imzaladı.

    Yıllar içinde Pakistan ordusu Suudi Arabistan’da konuşlanarak hem askeri eğitim hem de güvenlik desteği sağladı.

    Resmi kayıtlara göre 1967’den bu yana 8 binden fazla Suudi askeri Pakistan’da eğitim gördü.

    Suudi Arabistan, Pakistan ile geleneksel olarak yakın ekonomik, dini ve güvenlik ilişkileri sürdürdü. 

    Ancak son anlaşma, sadece tarihi bağların devamı değil, aynı zamanda güncel jeopolitik gelişmelerin de bir yansıması.

    İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü savaş, Doha’daki Hamas liderlerine yönelik saldırılar ve Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) ortak savunma mekanizması arayışı, bölge ülkelerini yeni güvenlik arayışlarına itti.

    ABD’nin güvenlik garantilerine duyulan güvenin azalması, Pakistan, Türkiye ve Mısır gibi bölgesel güçleri doğal ortaklar haline getirdi.

    Yine de savunma anlaşmasının zamanlaması, İsrail'in Katar'a düzenlediği son saldırıyla bağlantılı olduğunu düşündürse de, bu tür anlaşmaların müzakere edilmesi aylar, hatta yıllar alıyor.

    Hindistan sorunu

    Öte yandan, anlaşmanın zamanlaması Hindistan’la gerilen ilişkiler bağlamında da dikkat çekiyor.

    Nisan ayında Keşmir’de yaşanan Pahalgam saldırısı ve ardından çıkan çatışmalar, İslamabad ile Yeni Delhi arasında gerginliği artırdı.

    Savunma anlaşması, Pakistan'ın nükleer silaha sahip ezeli rakibi Hindistan tarafından da yakından takip edildi.

    Hindistan Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, "Bu gelişmenin ulusal güvenliğimizin yanı sıra bölgesel ve küresel istikrar üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz. Hükümet, Hindistan'ın ulusal çıkarlarını korumaya ve her alanda kapsamlı ulusal güvenliği sağlamaya kararlıdır" denildi.

    Pakistan'ın nükleer kalkanı Suudi Arabistan'ı korur mu?

    Pakistan, İslam dünyasının en büyük ordusuna sahip olmasının yanı sıra nükleer silaha sahip tek Müslüman ülke.

    Suudi Arabistan ise, sivil amaçlı nükleer teknoloji edinmeye uzun zamandır ilgi gösteriyor.

    Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdulaziz bin Salman El Suud, bu yılın başında Riyad'ın nükleer programların önemli bir bileşeni olan uranyumu zenginleştirmeye hazır olduğunu dile getirdi.

    Ancak Suudi Arabistan, nükleer silah edinmeyi hedeflemediğini de defalarca açıkça belirtti.

    Öte yandan, ABD'li gazeteci Bob Woodward'ın "Savaş" adlı kitabına göre Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed, bir görüşmesinde ABD Senatörü Lindsey Graham'a, uranyumu yalnızca enerji amacıyla zenginleştirmeyi planladıklarını söyledi.

    Graham, Suudi Arabistan'ın silah edinme ihtimaline ilişkin endişelerini dile getirdiğinde Muhammed bin Selman, "Bomba yapmak için uranyuma ihtiyacım yok. Pakistan'dan bir tane satın alırım" yanıtı verdi.

    Bu bağlamda, Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Asıf, ülkesinin nükleer kapasitesinin Suudi Arabistan ile kısa süre önce imzalanan stratejik karşılıklı savunma anlaşması kapsamında kullanılabileceğini söyledi.

    İran açısından anlaşmanın etkisi

    Tahran açısından bu anlaşma, özellikle iki başkent arasındaki askeri iş birliğinin nükleer boyuta taşınabileceği ihtimali nedeniyle kaygı verici bulunuyor.

    Uzmanlara göre, Pakistan’ın nükleer kapasitesinin Riyad’ın güvenlik şemsiyesi altında değerlendirilmesi, İran için doğrudan tehdit algısı yaratıyor.

    Diğer yandan anlaşma, Yemen’de Suudi Arabistan ile İran’ın karşı karşıya geldiği çatışma alanlarını da etkileyebilir. Riyad’ın askeri caydırıcılığının artması, Husiler üzerindeki baskıyı artırabilir.

    Bununla birlikte bazı yorumcular, Körfez ülkelerinin ABD yerine bölgesel aktörlerle güvenlik ortaklığına yönelmesinin İran’a da yeni diplomatik manevra alanı açabileceğine dikkat çekiyor.

    Sonuç

    Pakistan-Suudi Arabistan savunma anlaşması, iki ülke arasındaki tarihi askeri iş birliğini resmileştirerek daha üst bir seviyeye taşıdı.

    Ancak bu mutabakat sadece ikili ilişkiler açısından değil, bölgesel güvenlik dengeleri açısından da kritik bir dönemeç niteliği taşıyor.

    İsrail’in saldırganlığı, Körfez ülkelerinin güvenlik kaygıları ve ABD’nin azalan etkisi bağlamında, Pakistan’ın stratejik rolünün arttığı görülüyor.

    Buna karşın, anlaşmanın Hindistan’ın tepkisini çekmesi ve ABD’nin rahatsızlık duyması muhtemel görünüyor.

    Dolayısıyla, yeni savunma paktı yalnızca Riyad ve İslamabad’ın değil, bölgedeki güç dengelerinin geleceğini de şekillendirecek bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

     

     

     

     

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code