DOLAR 40.59 ₺
EURO 47.79 ₺
G.ALTIN 4,353.42 ₺
Ç.ALTIN 7,159.65 ₺
BTC 118,333.89 $
ETH 3,765.64 $
BİST 10,642.60

    Suriye'deki Dürzileri savunan İsrail Arap azınlıkları neden yok sayıyor?

    SiyasetDünyaÇeviri Haberler
    Yayınlama: 27 Temmuz 2025 Pazar 18:18 Güncelleme: 27 Temmuz 2025 Pazar 18:53 Kaynak: Haber Merkezi

    İsrail için Dürziler, gerçek anlamda eşit vatandaş olmaktan çok, “işe yarayan” bir azınlık profili oluşturuyor.

    Suriye'deki Dürzileri savunan İsrail Arap azınlıkları neden yok sayıyor?

    İsrail, Dürzi azınlığı "koruma" bahanesiyle Suriye'yi bombalarken, aynı zamanda kontrolü ve işgali altındaki Gazze ve Batı Şeria'da etnik temizlik yürütüyor.

    Popüler Gazete'nin Arap basınından aktardığı habere göre İsrail'deki Arap azınlıklar da, resmi olarak vatandaşlık hakkına sahip olsalar da birçok temel konuda yok sayılıyor.

    Siyasi temsil 

    1948 Arapları olarak bilinen İsrailli Arapların (1948'de İsrail'in kurulması sonrası İsrail sınırları içinde kalan Filistinliler) oy kullanma ve seçilme hakları var, ancak Arap partilere yönelik kapatma baskısı var ve siyasi meşruiyet sorunu yaşanıyor.

    İsrail’in 2018’de çıkardığı “Yahudi Ulus Devleti Yasası”, İsrail vatandaşı olan Arapları anayasal olarak ikinci sınıf vatandaş konumuna soktu.

    Söz konusu yasa ile Arapça, İsrail'in iki resmi dilinden biri olmaktan çıkarıldı ve İbranice’yi tek resmi dil olarak tanındı.

    Aynı zamanda sadece Yahudilerin kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğunu ilan eden yasayla, Yahudi yerleşim birimlerinin inşası, devlet politikasının bir parçası haline geldi.

    “İsrail, Yahudi halkının tarihi anavatanıdır ve yalnızca Yahudi halkı kendi kaderini tayin hakkına sahiptir" denilen yasayla, İsrail içinde bir Filistin kimliğiyle siyasi hak talebi hukuken geçersizleşti.

    Yasada, “Yahudi yerleşimlerinin kurulması ulusal bir değer olarak görülür ve teşvik edilir” ifadeleri yer alıyor.

    Bu ifade, Arap vatandaşların yaşadığı bölgelerin geliştirilmemesini, hatta Arapların bazı yerleşim yerlerine alınmamasını meşrulaştırıyor.

    Söz konusu yasada Kudüs’ün “birleşik başkent” olarak tanımlanması da, Doğu Kudüs’te yaşayan Arapların statüsünü yok saydı.

    Devletin sadece Yahudilere ait olduğunu ilan ederek, Arapların kimliğini ve aidiyetini dışlayan bu yasa, uzmanlar tarafından yeni bir "ırkçı ve etnik temizlik" döneminin habercisi olarak değerlendirildi.

    Eğitim ve hizmet

    Arap okullarına yapılan devlet harcamaları, Yahudi okullarına yapılanın yaklaşık %25-35’i kadar.

    Arap bölgelerinde çok daha az yatırım yapılırken, altyapı, ulaşım, sağlık ve eğitim hizmetleri daha düşük kalitede.

    Sınav sistemleri ve müfredat Yahudi merkezli olduğu için Arap öğrencilerin üniversitelere girme oranı da oldukça düşük.

    Mülkiyet hakları

    Araplar, İsrail’de toplam nüfusun yaklaşık %20’sini oluşturmalarına rağmen, toprakların sadece %3-4’üne sahipler.

    İşgücünde ayrımcılık

    İsrail'deki Arap vatandaşların işsizlik oranı daha yüksek. Özellikle güvenlik, ordu ve istihbarat gibi hassas sektörler başta olmak üzere kamuda çalışma oranları da oldukça düşük.

    Vatandaşlık hakları

    Yahudi vatandaşlar otomatik olarak orduya alınırken, Araplar özellikle de Müslümanlar genellikle alınmıyor.

    Bu da burs, kredi ve vergi indirimi gibi sosyal haklardan mahrum kalmalarına neden oluyor.

    Öte yandan İsrail vatandaşı Araplarla evlenen Batı Şeria veya Gazze doğumlu Filistinlilere vatandaşlık verilmiyor ve aile birleşimi neredeyse imkansız hale geliyor.

    Medya baskı

    İsrail'deki Arap medyası devlet tarafından daha sık denetleniyor ve sansürleniyor.

    Medya ve sinemada Araplar çoğunlukla olumsuz figürler olarak resmediliyor.

    İsrail'deki birçok kişi, Filistinlilerin İsrail içinde bir azınlık bile olmadığını, Filistinlilerin 22 uluslu bölgesel Arap çoğunluğunun bir parçası olduğunu savunuyor.

    Fiziksel saldırılar

    İsrail’de yaşayan Arap vatandaşlar, özellikle şoförler, temizlikçiler, inşaat işçileri, sağlık personeli gibi kamusal alanda çalışanlar sık sık ırkçı, sözlü ve fiziksel saldırılara maruz kalıyor.

    Arap işçiler, özellikle Yahudi yerleşim bölgelerinde çalıştıklarında, sıkça “terörist”, “hain” ve “Arap köpek” gibi hakaretlere maruz kalıyor.

    Bazıları sadece Arapça konuştukları için darp ediliyor.

    Radikal Yahudi gruplar, “İsrail sadece Yahudilere aittir” düşüncesiyle Arap işçilere organize saldırılar düzenliyor.

    Saldırıya uğrayan Arapların çoğu, polis tarafından korunmuyor veya şikayetleri dikkate alınmıyor. Çoğu zaman saldırganlar ceza almıyor.

    İsrail'deki Arap vatandaşlar özellikle görünür kamu işleri yapanlar olarak ciddi bir güvenlik riski altında yaşıyor.

    Batı Şeria'daki Araplar

    İsrail, 1967'den beri Batı Şeria'da tutuklamalar, kontrol noktaları, evlere baskınlar, yıkımlar ve saldırılar içeren askeri bir işgal sürdürüyor.

    Burada yaşayan Filistinliler İsrail vatandaşı değil. Pasaportları yok ve sadece Filistin Yönetimi tarafından verilen "seyahat belgeleri" bulunuyor.

    İsrail'in kontrol noktalarından geçmek için özel izinlere ihtiyaç duyuyorlar.

    Batı Şeria’da 500’den fazla İsrail askeri kontrol noktası bulunuyor. Filistinliler şehirler arası geçişte saatlerce beklemek zorunda kalıyor, bazen geçişleri tamamen yasaklanıyor.

    İsrail, "ruhsatsız" olduğu gerekçesiyle Filistinlilere ait evleri sık sık yıkıyor. oysa Filistinlilerin ruhsat alması neredeyse imkânsız hale getirilmiş durumda.

    İsrail, Filistinli çocuklar da dahil olmak üzere Batı Şeria'dan binlerce kişiyi “idari tutuklama” adı altında, suçlama olmadan aylarca hapis tutabiliyor.

    Filistinli çiftçilerin suya ve tarım alanlarına erişimi sınırlandırılıyor.

    Yahudi yerleşim yerleri modern yollar, elektrik ve su altyapısına sahipken, Filistinlilere ait köylerde altyapı eksik ve geliştirilmesi engelleniyor.

    Silahlı yerleşimcilerin Filistinlilere saldırıları çoğu zaman soruşturulmuyor ya da ceza almıyorlar.

    Dürziler sadık azınlık mı?

    Sonuç olarak İsrail’in Suriye’deki Dürzileri savunma eğilimi ile kendi ülkesindeki Arap vatandaşlarını sistematik olarak yoksayması, hem jeopolitik hesaplar hem de ideolojik ayrımlar üzerinden açıklanabilir.

    İsrail’de yaşayan yaklaşık 150 bin Dürzi vatandaş, İsrail ordusuna gönüllü olarak katılan ve hatta zorunlu askerliğe tabi tutulan tek Arap grubu.

    Dürziler, devletle işbirliği yaptıkları için İsrail tarafından diğer Araplardan farklı bir kategoride değerlendiriliyor.

    Bu nedenle hem İsrail'de hem de dışardaki Dürziler, “potansiyel müttefik” olarak görülüyor.

    Öte yandan, Suriye’deki Dürziler, özellikle İsrail sınırına yakın bölgelerde yaşadıkları için İsrail sınır güvenliği açısından tampon niteliği taşıyorlar.

    İsrail, bu grupları Suriye rejimi, İran ya da diğer gruplardan gelebilecek saldırılara karşı koruyarak nüfuz alanını genişletmeyi hedefliyor.

    Suriye’deki Dürzileri savunarak, özellikle ABD ve Avrupa nezdinde “İsrail azınlıkları koruyan bir demokrasidir” imajı yaratmayı da hedefliyor.

    İsrail, kendi içindeki Arap vatandaşları özellikle Kudüs, Necef ve Celile bölgelerinde demografik tehdit olarak görüyor.

    Bu nedenle, onları siyasal olarak bastırmayı ve kamu kaynaklarından mahrum bırakmayı uzun vadeli politikası olarak görüyor.

    Yani İsrail kendi vatandaşları olan Arapları “devletin Yahudi karakterine tehdit” olarak görürken, dışarıdaki Dürzileri kendi siyasi, askeri veya stratejik hedeflerine ulaşmak için bir araç gibi kullanıyor.

    İsrail için Dürziler, gerçek anlamda eşit vatandaş olmaktan çok, “işe yarayan” bir azınlık profili oluşturuyor.

    Orduya alma, yerel idarelerde temsil ve bazı durumlarda işbirliği gibi onlara bazı ayrıcalıklar tanıyor. Ama bu haklar bir gönül bağı kurmak için değil, onların sadakatini sürdürmek ve diğer Arap topluluklarından ayırmak için.

    Bu şekilde Dürziler, İsrail’in hem içerde Arap toplumunu bölmesinde hem de dış politikada (örneğin Suriye'deki Dürzileri koruma bahanesiyle sınır ötesi müdahalelerde) "araç" gibi kullanılıyor.

     

     

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code