Modern Arap dünyasının en etkili liderlerinden biri olan Kral Faysal bin Abdülaziz Al Suud, 25 Mart 1975'te suikasta uğradı.
Popüler Gazete'nin Ömer Ahmed imzalı analizden aktardığına göre Kral Faysal, Filistin davasının yanı sıra Mısır'da Cemal Abdünnasır gibi milliyetçi liderlerin benimsediği Pan-Arabizme karşı Pan-İslamizmin ateşli bir savunucusuydu.
Suikastı yalnızca vizyon sahibi bir liderin değil, aynı zamanda bölgedeki Batı emperyalizmine en güçlü şekilde meydan okuyan seslerden birinin de kaybını simgeliyordu.
1906'da Riyad'da doğan Faysal, derin bir siyasi ortamda büyüdü. Babası Kral Abdulaziz, Faysal'ın da rol oynadığı bir plan olan Arap Yarımadası'nı birleştirmeye yeni başlamıştı.
Genç bir prens olarak, Suudi yönetimini sağlamlaştırmak için askeri seferler düzenleyen Faysal, gençlik yıllarında Suudi diplomasisinde önemli bir figür oldu.
Diplomatik hünerleriyle 1930'da Dışişleri Bakanı olarak atandı ve bu görevi ölümüne kadar sürdürdü.
Filistin'in bölünmesine karşı çıkan ilk isimlerden biri olarak Faysal'ın siyasi bilinci, İngiltere'nin Arap bağımsızlığına ihaneti ve Filistin'in Siyonist sömürgeleştirilmeye maruz kalmasıyla derinden şekillendi.
Faysal'ın tahta çıkışı, Krallığın maliyesi ve dış ilişkileri kötü yönetmesiyle eleştirilen üvey kardeşi Kral Suud ile yaşadığı bir güç mücadelesi sonucu gerçekleşti.
1964'te, Kraliyet ailesi ve dini kurumların desteğiyle Faysal, Suud'u devirdi ve iktidara geldi.
Saltanatı, "Suudi Arabistan'ın altyapısı ve ekonomisini modernize ederken, Müslüman dünyasında birleştirici bir güç olarak İslami kimliği güçlendirme" şeklinde ikili bir stratejiyle tanımlandı.
Muhafazakarların muhalefete rağmen, kızlar için okulların kurulması ve modern bir bankacılık sistemi gibi kapsamlı reformlar başlattı.
Faysal, Orta Doğu'daki Batılı emperyalist planların fazlasıyla farkındaydı ve bir karşı önlem olarak Pan-İslami dayanışmayı güçlendirmeye çalıştı.
Faysal'ın dış politika önceliklerinin hiçbiri Filistin kadar önemli değildi. Filistin mücadelesini, Müslüman dünyasına uygulanan daha geniş sömürgeci baskının simgesi olarak görüyordu.
Siyonizme karşı açıkça konuşan, İsrail'e karşı duyduğu nefreti gizlemeyen biriydi.
Faysal, 1965'te bir radyoya verdiği demeçte şunları söylemişti:
"Filistin meselesini davamız olarak görüyoruz. Filistin bizim için petrol kadar değerlidir. Gerekirse savaşta petrol bir silah olarak kullanılabilir. Filistin halkı, hepimizin hayatına mal olsa bile, vatanlarına geri dönmelidir."
Faysal, Mescid-i Aksa Camii'ne 1969'da düzenlenen kundaklama saldırısının ardından, İslam Konferansı Örgütü'nün (daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı adını alan) kurulmasına öncülük etti ve bu hareket, onun Pan-İslami lideri olarak rolünü pekiştirdi.
Örgüt, Müslüman ülkeleri ve önemli nüfusa sahip diğer ülkeleri Filistin'i desteklemek için bir araya getiren bir platform haline geldi ve Faysal bunu bölgedeki Batı hegemonyasına doğrudan bir meydan okuma olarak gördü.
Öte yandan, 1969’da Mescid-i Aksa’nın bir Siyonist tarafından yakılmasına çok üzülen Kral Faysal, etkisi çağımıza kadar uzanan şu meşhur konuşmasını yaptı:
"Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudüs'ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz? Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam milliyeti ve İslami uyanıştır. Allah'a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatmasın."
Belki de Faysal'ın en cüretkar hareketi, 1973'te Arap devletleri ile İsrail arasındaki Ekim Savaşı (Yom Küppur) sırasında geldi.
Kral Faysal, ABD ve Batı'nın İsrail'e verdiği desteğe yanıt olarak, İsrail yanlısı devletlere yönelik petrol ihracatına ambargo koyan, "petrol üreten ülkeler" koalisyonuna öncülük etti.
Bu karar, Batı ekonomilerinde şok dalgaları yaratan ve Orta Doğu kaynaklarına olan bağımlılıklarını açığa çıkaran bir enerji krizini tetikledi.
Faysal o zamanlar, "Eğer ABD Orta Doğu politikasını değiştirmez ve Siyonizm'in yanında yer almaya devam ederse, korkarım ki böyle bir hareket tarzı Amerikalı dostlarımızla ilişkilerimizi etkileyecektir. Çünkü bizi Arap dünyasında ve Siyonizm'in yok etmeye çalıştığı ülkeler karşısında savunulamaz bir konuma getirecektir" uyarısında bulundu.
O dönem Time Dergisi, Kralı Faysal'ı "yılın kişisi" seçip resmini kapak yaptı.
Faysal'ın Soğuk Savaş sırasındaki Pan-İslami vizyonu, Arap dünyasının ötesine uzanıyordu.
İslam'ı hem Batı emperyalizmine, hem de "tanrısız komünizme" karşı koymak için bir araç olarak görüyordu.
Sovyetler Birliği 1979'da Afganistan'ı işgal ettiğinde, Faysal'ın politikaları mücahitlerin komünizme karşı küresel seferberliğinin temelini atmıştı .
Suudi Arabistan, ABD ve Pakistan ile birlikte, Müslüman dünyası ve küresel güvenlik açısından uzun vadeli sonuçları olacak bir hareket olan Afgan mücahitlerini desteklemede önemli bir rol oynadı.
Türk kökenli İffet hanımla evlenen Kral Faysal, bir toplantısında "İslam dünyasında 1 buçuk devlet vardır. 1'i Türkiye, yarımı İran" demiştir.
Diğer yandan, Kral Faysal İstanbul ziyaretinde Topkapı Sarayı’nı gezerken, Fahrettin Paşa’nın getirdiği kutsal eşyaları görünce, “Allah rahmet etsin Fahrettin Paşa’ya, o bunları getirmemiş olsaydı, bunları bizim bedevilerden biri alıp birkaç kuruşa satardı. Biz de şimdi nerede olduğunu bilemezdik" ifadelerini kullandığı iddia edilmişti.
Kral Faysal, 25 Mart 1975'te Riyad'daki bir davet sırasında, ABD'den yeni dönen yeğeni Prens Faysal Bin Musaid tarafından öldürüldü.
Resmi anlatı, yeğeninin kardeşi yıllar önce Suudi güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğü için suikastı kişisel intikam olarak yaptığıydı.
Ancak pek çok kişi, Faysal'ın Batı emperyalizmi ve Siyonizme karşı kararlı muhalefeti nedeniyle hedef haline geldiğini düşündü.
Bu hadise, Suudi Arabistan'ın petrol ambargosunun da sonu oldu ve Suudi Arabistan bu suikastten sonra bir daha Batı'ya petrol ambargosu uygulayamadı.
Faysal'ın cenazesine Müslüman dünyasının dört bir yanından liderler katıldı, bu onun etkisi ve ölümünün geride bıraktığı boşluğun bir kanıtıydı.
Kral Faysal, Batı hegemonyasına karşı direnişin ve Filistin davasına verilen sarsılmaz desteğin kalıcı bir sembolü olmaya devam ediyor.
Faysal'ın etkisi, mirasının bir kanıtı olarak duran, adını taşıyan simge yapılarda ve kurumlarda görülebilir.
Örneğin Pakistan'ın Lyallpur şehri, Müslüman dünyasına yaptığı katkıları ve Pakistan ile yakın bağları nedeniyle 1979'da Faisalabad olarak yeniden adlandırıldı.
Bu tür övgülerin ötesinde, Faysal'ın Siyonist yayılmacılığa karşı açık sözlü duruşu ve ekonomik ve diplomatik baskıyı stratejik olarak kullanması, Filistin haklarını savunanlar tarafından referans alınmaya devam ediyor.
Birçok kişi, özellikle Gazze'deki soykırım ışığında, İsrail ile etkili bir şekilde başa çıkmak için "yeni bir Faysal'a" ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Merhum kral sözleri ve eylemleriyle, ilkeli ve korkusuz bir liderin nasıl olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Birçokları için, onun eylemleri, İsrail ile normalleşme konusunda adım atan ve hızlı bir hiper-modernleşme dönemi yaşayan Suudi Arabistan'ın mevcut gidişatıyla keskin bir tezat oluşturuyor.
Kral Faysal, suikastından 50 yıl sonra bile bölge üzerinde bir etki yaratmaya devam ediyor.