İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım savaşı 685 gündür devam ederken, Tel Aviv'in uluslararası alandaki itibarı ciddi zarar gördü.
Özellikle Batı kamuoyunda artan eleştiriler, diplomatik krizler ve sahada yaşanan insani felaket, İsrail'in geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini zorluyor.
“Koşulsuz destek” söylemi yerini temkinli açıklamalara, hatta açık eleştirilere bırakıyor.
Bu da akıllara şu soruyu getiriyor: "İsrail’in müttefikleri, batan bir gemiyi terk mi ediyor?"
Popüler Gazete'nin Joseph Massad imzalı analizden aktardığına göre ABD, Almanya, İngiltere, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda da dahil olmak üzere dünya genelinde İsrail destekçileri, son dönemlerde ani bir şekilde tutum değiştirdi.
İsrail'in 7 Ekim 2023'ten önce ve sonra devam eden savaş suçlarını sonuna kadar savunan Batılı müttefikleri, Gazzelilerin kasıtlı olarak kitlesel açlığa mahkum edilmesiyle aniden ahlaki kaygılar geliştirdi.
Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların ve yardım dağıtım merkezlerinde yiyeceğe ulaşmaya çalışırken katledilen Filistinlilerin korkunç görüntüleri, İsrail yanlısı Batılı hükümetleri, Tel Aviv'in suçlarını meşrulaştırmaya veya insani felaketin boyutunu görmezden gelmeye devam etmesini imkansız hale getirdi.
ABD yönetimi, özellikle son dönemlerde Tel Aviv’e açık çek vermek yerine ateşkes çağrılarını daha yüksek sesle dillendirmeye başladı.
Hatta ABD Başkanı Donald Trump'ın, yakın zamanda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, açlıktan ölen çocukları inkar etmekten vazgeçmesi için bağırdığı iddia ediliyor.
Avrupa başkentlerinde, İsrail’e yönelik eleştiriler artık diplomatik nezaketin ötesine geçti.
İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini tanıması, bu kırılmanın en somut göstergesi.
Fransa, Eylül ayında Filistin’i tanımaya hazırlığını açıklarken, Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in her eylemini destekleyen Alman hükümeti de, Tel Aviv'e soykırımda kullanılabilecek yeni silah satışını yasakladı.
İsrail’in Arap dünyasıyla yürüttüğü normalleşme süreci de neredeyse dondu.
Suudi Arabistan, savaşın başında askıya aldığı müzakereleri yeniden başlatmaya yanaşmıyor.
Ürdün ve Mısır gibi ülkeler ise sınır güvenliği ve iç kamuoyu baskısı nedeniyle Tel Aviv’den uzaklaşıyor.
İsrail, bölgesel ittifak inşasında ciddi bir geri adım atmak zorunda kaldı.
Latin Amerika ve Afrika’da birçok ülke, İsrail’le diplomatik ilişkileri askıya aldı.
Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na taşıdığı “soykırım davası” uluslararası arenada güçlü bir yankı buldu.
Bu durum, İsrail’in yalnızca Batı’da değil, küresel ölçekte de meşruiyet kaybı yaşadığını ortaya koyuyor.
İsrail son birkaç hafta içinde, işgal altındaki Batı Şeria’yı bölerek ilhak etmeyi amaçlayan ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşim alanlarının genişletilmesini öngören “E1” projesi ve Gazze şehrini işgal kararını onayladı.
Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra BM, Avrupa Birliği ile çok sayıda Avrupa ülkesi, E1 projesini reddederek, “uluslararası hukukun yeni bir ihlali” olarak tanımladı.
Netanyahu'nun Gazze şehrini işgal kararı da, uluslararası toplum tarafından geniş bir şekilde kınandı.
Buna ek olarak Netanyahu, “Nil’den Fırat’a” uzanan toprakları kapsayan ve işgal altındaki Filistin bölgelerini de içine alan “Büyük İsrail” vizyonunu açıkladı.
Bölge ve Körfez ülkeleri, “Büyük İsrail” vizyonuna sert bir tepki verdi.
Öte yandan, İsrail yanlısı Amerikan Yahudi Komitesi, New York merkezli Hahamlar Meclisi ve Kuzey Amerika'daki en büyük Yahudi mezhebi olan Reform Yahudiliği Birliği'nden ayrı ayrı yapılan açıklamalar şaşırttı.
Söz konusu tarafların açıklamasında, Gazze'deki kötüleşen insani kriz konusundaki endişeler ifade edilerek, "Gazzeli sivillerin aç bırakılması, Yahudi değerleri veya insani hukuka aykırı" denildi.
Dünyanın dört bir yanındaki çeşitli mezheplerden yaklaşık bin hahamın imzaladığı bir mektupta ise, "sivillerin toplu katliamına veya açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasına göz yummayacakları" vurgulandı.
Diğer yandan, İsrail merkezli 31 insan hakları grubu, uluslararası toplumu, Filistinlileri açlığa mahkum eden İsrail'e "felç edici yaptırımlar" uygulamaya çağırdı.
Tel Aviv hükümeti, uluslararası baskının arttığı bir dönemde İsrail içinde de yoğun eleştiriler altında.
Netanyahu’nun savaş stratejisi hem muhalefetten hem de toplumun farklı kesimlerinden tepki görüyor.
Geçtiğimiz Pazar günü, İsrail genelinde yüzbinlerce kişi savaşın sona ermesi ve rehinelerin kurtarılması talebiyle protestolar düzenlendi.
Müttefiklerin desteğinde oluşan çatlaklar, İsrail’in kendi iç siyasetinde de hükümetin manevra alanını daraltıyor.
Batı'nın askeri, istihbarat, mali ve diplomatik desteği olmasaydı, İsrail soykırımı gerçekleştiremezdi.
1950'lerin sonu ve 1960'ların başında Cezayir'deki kurtuluş savaşının sonunda, Fransız halkı, Fransız yerleşimcilerin Cezayirlilere uyguladıkları barbarca şiddetten bıkmıştı.
İsrail örneğinde de benzer bir eğilim gözlemleniyor.
İsrail'in Batılı destekçileri, kaderinin Cezayir örneğindeki Fransa'nın kaderine benzeyebileceğinden endişe ediyor.
İsrail’in müttefikleri batan bir gemiyi terk eder gibi bir anda sırtını dönmüyor. Fakat gemi ciddi şekilde su alıyor ve mürettebat giderek huzursuzlaşıyor.
Geleneksel ittifakların dayanıklılığı sınanırken, Tel Aviv’in diplomatik manevra alanı daralıyor.
Eğer İsrail'in pervasız eylemleri bu şekilde sürerse, uluslararası yalnızlığı daha da derinleşebilir.