14 Haziran 2025 Cumartesi
DOLAR 39.59 ₺
EURO 45.67 ₺
G.ALTIN 4,345.98 ₺
Ç.ALTIN 7,149.51 ₺
BTC 103,497.26 $
ETH 2,487.40 $
BİST 9,311.88
    SON DAKİKA

    İsrail'in İran'a saldırısı siyasi bir manevra mı, topyekün bir savaş mı?

    SiyasetDünyaÇeviri Haberler
    Yayınlama: 13 Haziran 2025 Cuma 19:11 Kaynak: Haber Merkezi

    İran'a yönelik savaş kolay ve hızlı olmayacak, aksine muazzam stratejik ve güvenlik komplikasyonlarıyla dolu bir adım olacaktır.

    İsrail'in İran'a saldırısı siyasi bir manevra mı, topyekün bir savaş mı?

    İsrail, dün İran'ın "nükleer programını hedef alma" gerekçesiyle saldırılar başlatarak, birçok şehirde onlarca noktayı vurdu.

    İran devlet televizyonu, Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Hüseyin Selami'nin yanı sıra Abdulhamid Menuçehr, Ahmed Rıza Zülfikari, Emir Hüseyin Fıkhi, Motlabizade, Muhammed Mehdi Tehrançi ve Feridun Abbasi adlı nükleer bilim insanlarının öldürüldüğünü duyurdu.

    Peki şu anda yaşananlar, İsrail'in İran'ın nükleer programını engellemek için yaptığı bir manevra mı, yoksa gerçekten kapsamlı bir bölgesel savaşı ateşleyebilecek bir askeri saldırı senaryosuyla mı karşı karşıyayız?

    Popüler Gazete'nin Euronews'ten aktardığı analize göre İsrail, uzun zamandır İran'ın nükleer programının barışçıl nitelikte olmadığı ve ülkenin nükleer silah geliştirmesi durumunda nükleer saldırının hedefi olabileceği uyarısında bulunuyor.

    Ancak ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya İran'a saldırmaması yönünde doğrudan uyarıda bulunarak, tek taraflı askeri eylemin yasak olduğunu ve diplomasinin başarıya ulaşması için bir şansa ihtiyaç duyduğunu söyledi.

    Öte yandan Netanyahu'nun bazı muhalifleri, İran'daki askeri tırmanışın onun siyasi geleceğini güvence altına alacağı, Lübnan ve Suriye'de açtığı cephelere benzer etki yaratacağına dikkat çekiyor.

    İran darbeyi göğüsleyecek mi yoksa misillemede bulunacak mı?

    İran'la herhangi bir savaş, ABD'ye önemli bir bedel getirmeden gerçekleşmeyecektir. Irak, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki (BAE) ABD üsleri, bir çatışma durumunda İran'ın füze saldırılarına karşı savunmasız olacaktır.

    İran Savunma Bakanı Aziz Nasırzadeh herhangi bir saldırının karşılıksız kalmayacağı uyarısında bulunarak, bölgedeki ABD üslerinin hedef alınacağını söyledi.

    Ancak bu sadece bir retorik mi, yoksa İran tehditlerini yerine getirecek mi?

    ABD'nin yıllar sonra Orta Doğu'da başka bir uzun süreli çatışmaya saplanmak isteyip istemediği tartışılır.

    Diğer yandan, ABD Deniz Kuvvetleri'nin Altıncı Filosu'nun Akdeniz'deki varlığı, olası savaş durumundaki rolüne ilişkin soruları gündeme getiriyor.

    Tehditlerin arttığı bir dönemde, bu filonun konuşlandırılması Washington'ın hızlı hareket etme kabiliyetini artırıyor gibi görünse de, aynı zamanda İran'ın olası bir tepkisi için doğrudan hedef haline geliyor.

    Bölgedeki savaş tehditleri sürerken, Gazze Şeridi'ndeki Filistinliler haklı ve meşru davalarının geri planda kalmasından korkuyor.

    Bu durum, Gazze'yi büyük bir bölgesel çatışmanın patlak vermesi halinde "unutulmuş bir mesele" haline getirebilir.

    Peki ya Husiler ve Hizbullah?

    Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından Kızıldeniz'de İsrail bağlantılı olduğuna inandıkları gemileri hedef alarak, Gazze'ye destek veren İran destekli Yemenli Husiler, yakın zamanda Washington ile yük gemilerine yönelik saldırıları durdurma konusunda anlaşmaya vardı.

    Ancak İran'ın saldırıya uğraması ve karşı saldırı başlatması durumunda bu anlaşmanın unutulma ve Husilerin yeniden silahlanıp Tahran'ı desteklemek için savaşmaya başlama ihtimali güçlü görünüyor.

    Kızıldeniz'in önemli seyrüsefer rotalarında ve çevresinde yaşanan yeni bir tırmanış, emtia ve petrol fiyatlarını tekrar yükseltme ve ülkeler arasındaki mal akışını aksatma tehdidi taşıyor.

    Bir diğer konu ise Lübnan.

    İsrail'in geçen yıl Kasım ayında Hizbullah ile ateşkes anlaşmasına varmasına rağmen, Lübnan'a yönelik saldırıları aslında durmadı. İsrail ordusu, Hizbullah üyelerini ve tesislerini hedef almaya devam ediyor.

    Hizbullah, tırmanan gerginlik konusunda şimdiye kadar sessizliğini korudu, ancak Husiler gibi onun da başlıca finansal destekçisi İran.

    Hizbullah'ın İsrail'e dayanışma saldırıları başlatması bekleniyor. Grup, İsrail ile neredeyse her gün sınır ötesi çatışmalar yaşamasının ardından bir yıldır askeri açıdan zayıflamış olsa da, önemli saldırı kapasitesini sürdürdüğü ve bunun İsrail'in kuzey cephesinde baskıya dönüşebileceği yönünde işaretler var.

    Irak ve Suriye nerede duruyor?

    Irak çok hassas bir noktada duruyor. Irak Hizbullah Tugayları (Kataib Hizbullah) liderliğindeki Tahran'a sadık silahlı gruplar, İran'a karşı herhangi bir saldırı beklentisiyle hazır durumdaydı.

    Bu grupların, Irak topraklarından ABD üslerini veya çıkarlarını hedef almada öncü olup olmayacakları konusunda sorular ortaya çıkıyor.

    Ancak Bağdat'ın karşı karşıya olduğu en büyük zorluk, yalnızca olası krize karşı kararlı bir duruş sergilemek değil, bir yandan yıkıcı bir çatışmadan kaçınmak, diğer yandan da kırılgan güvenlik istikrarını korumak arasında bir denge kurmaktır.

    Güvenlik raporları, IŞİD terör örgütünün bölgesel çatışmalar ve olası güvenlik boşluğundan yararlanarak yeniden ortaya çıkabileceği yönünde ciddi endişeler olduğunu gösteriyor.

    Bu bağlamda Irak, daha önce tarafı olmadığı bir çatışmanın içine çekilme riskiyle karşı karşıya gibi görünüyor, ancak kendini birdenbire kapasitesini aşan bir savaşın merkezinde bulabilir.

    Öte yandan, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın iktidara gelmesinden bu yana Suriye, Batı'ya açılma ve İsrail ile benzeri görülmemiş bir yakınlaşma sinyalleri vererek bölgesel ve uluslararası ilişkilere yaklaşımında kademeli bir değişime tanık oluyor.

    Henüz şekillenme aşamasında olan bu değişim, şu temel soruyu gündeme getiriyor: Suriye toprakları, yeni anlaşmalar ışığında, bir çatışma durumunda herhangi bir askeri operasyon için bir koridor veya platform haline gelebilir mi?

    Öte yandan, bu senaryoda iç zorluklar da yok değil. Eski rejimin kalıntıları, nüfuzlarını yeniden kazanmak için yeni durumdan yararlanmaya çalışabilir, IŞİD'in yenilenen tehdidi ise istikrar için gerçek bir tehdit oluşturabilir.

    Şara'ya gelince, akibetini belirleyecek bir sınavla karşı karşıya. Bölgesel bir savaş çıkarsa, kenarda mı kalacak yoksa karmaşık bir bölgesel denklemde bir taraf seçerek pozisyonunu belirlemeye mi çalışacak?

    Yeni siyasi gidişat ışığında İran'la bir ittifak, hatta İsrail'e karşı bir ittifak olması pek olası görünmüyor.

    Bu iki "imkansızlık" arasında bölge, Şam'ın bir sonraki aşamada nasıl konumlanacağını görmek için bekliyor.

    Kazananlar ve kaybedenler

    İran'a yönelik savaş kolay ve hızlı olmayacak, aksine muazzam stratejik ve güvenlik komplikasyonlarıyla dolu bir adım olacaktır.

    Çatışmanın patlak vermesi, kapsamının birden fazla cepheye yayılması, bölgesel dengelerin yaygın biçimde bozulması ve Orta Doğu'daki hayati çıkarların acı darbelere maruz kalması anlamına gelecektir.

    İsrail tarafında ise Netanyahu, üç ayrı yolsuzluk davasıyla yargılandığı iç siyasi ve yargısal krizden kurtulmak ve bölgenin istikrarı pahasına kişisel çıkarlar elde etmek için bu mücadeleyi bir fırsat olarak görebilir.

    ABD ise muazzam askeri gücüne rağmen, bilinçli bir caydırma politikası benimsemek ya da özellikle İran'ı çevreleyen bölgeye askeri üsler konuşlandırması göz önüne alındığında, kendisine pahalıya mal olabilecek açık bir çatışmaya çekilmek arasında kritik bir durum ile karşı karşıya kalabilir.

    Batı'nın yaptırımları ve biriken ekonomik baskılar altında tükenmiş olan İran, herhangi bir savaştan ilk etkilenen ülke olacaktır.

    Bu durum, ülke yönetiminin hem iç uyumu korumak, hem de dış tehditlere yanıt vermek gibi iki farklı sınavdan geçtiği bir dönemde, halkın öfkesini patlatma tehlikesi taşıyor.

    İlk Yorumu Sen Yaz
    code