İsrail'in 13 Haziran'da İran'a saldırması, bir haftayı aşkın süredir devam eden, sonu belirsiz dramatik bir savaşa yol açtı.
Geçen yıl İsrail ve İran arasında gerçekleşen karşılıklı füze saldırılarında, bu savaşın ayak sesi duyulmuştu.
İran geçtiğimiz yıl, İsrail'in 1 Nisan'da Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği saldırıya yanıt olarak Tel Aviv'e çok sayıda SİHA ve füze fırlatmıştı.
Aynı şekilde, İsrail'in 31 Temmuz'da Hamas lideri İsmail Haniye'yi İran topraklarında öldürmesinden iki ay sonra da misilleme saldırısı başlatmıştı.
Popüler Gazete'nin Arash Azizi imzalı analize göre İran bu son saldırıda ise İsrail'e doğrudan saldırdı.
Böylece uzun süredir devam eden, doğrudan bir çatışmaya girmeden vekil güçler aracılığıyla savaşma olanağı sağlayan 'stratejik sabır' doktrinini bozdu.
İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney, sabretmeye, Batı'nın kendisine uyguladığı felç edici yaptırımlara rağmen yerli bir askeri endüstri geliştirmesine, bölgede ve ötesinde milis şemsiyesini desteklemesine ve nihayet İsrail ile bir savaşta karşı karşıya gelebileceği, devrimci hedefleri ve Humeyni'nin ideallerine ulaşabileceği güne hazırlanmasına olanak tanıyan bu doktrinin kilit savunucularından biriydi.
Peki bu hedefler tam olarak nelerdi? 2010'ların ortalarında bölgenin siyasetini takip edenler için bu soru genellikle tek bir kelimeyle cevaplanıyor: Mezhepçilik.
İslam'ın Sünni ve Şii kolları arasındaki "sözde" ebedi düşmanlıklar, yabancı analistler için kolay bir çerçeve olurken, mezhepçiler için de bölgedeki her çatışmayı açıklamak için kendini doğrulayan bir mercek sağladı.
İran, Afganlar, Pakistanlılar, Iraklılar, Suriyeliler ve hatta Nijeryalılara kadar on binlerce Şii savaşçıyı harekete geçirmeyi başardı ve onları Suriye'nin Nusayri eski Devlet Başkanı Beşşar Esed'i iç savaş sırasında koruyan güçlü bir çokuluslu milisler olarak örgütledi.
Büyük hırslar
Ancak bu çerçeve oldukça yüzeyseldi. Humeyni ve Hamaney'in tarihine ve ideolojisine daha derinlemesine bakan herkes, onların hırslarının Müslüman dünyasında mezhepçi bir kampa liderlik etmenin çok ötesine geçtiğini görebilirdi.
Humeyni, elbette Şii temellere bağlıydı, ancak onun siyaseti, küresel düzeni yeniden yapılandırma hırsları olan enternasyonalist İslamcılıktı.
Hayatı boyunca "Humeynici" bir devrimci olan Hamaney, uzun zamandır bu vizyona bağlı kaldı.
Günümüz dünyasında bu yersiz görünebilir, ancak Humeynici siyaset, çeşitli devrimci hareketlerin radikal vizyonları savunduğu 1960'lar ve 1970'lerin hararetli yıllarında şekillenmişti.
Bu nedenle, Humeyni'nin küresel devrimin İslamcı versiyonu tamamen yersiz değildi.
Ancak, Humeyni veya Hamaney bu vizyonu en başından itibaren açıkça izlemiş olsalardı, on milyonlarca insanın yaşadığı, güçlü bir vatansever nüfusa sahip bir ülkenin liderleri olarak uzun süre dayanamazlardı.
1979'dan kısa bir süre sonra, hayatta kalmak istiyorlarsa sabretmeleri gerektiği açıkça ortaya çıktı. "Stratejik sabır" kavramı o zaman şekillenmeye başladı.
Humeyni, İslam Cumhuriyeti'nin iktidarını sürdürmenin diğer tüm dini yükümlülüklerden daha önemli olduğuna karar verdi.
Bunu korumak için sıradan İslami kurallar bile çiğnenebilirdi. Bu amaçla, rejimin muhaliflerine yalan söyleme, öldürme ve işkence etme konusunda hiçbir sorunu yoktu, bu uygulamalar İslami öğretilerle çelişse bile.
İsrail'in yıkımı
Bu vizyonun her zaman merkezinde olan bir hedef, İsrail'in yıkılmasıydı. Bu aynı zamanda Şii bir İran'ın Sünni çoğunluklu komşularına karşı devrimci cesaretini kanıtlayabileceği bir hedefti.
İran İslam Cumhuriyeti böyle bir hedef için uygun bir zamanda doğdu. Yani 1979'da Arap dünyasının lider ülkesi Mısır, İsrail ve ABD ile Camp David Anlaşmaları'nı imzalayarak bölgesel yönelimini önemli ölçüde değiştirdikten kısa bir süre sonra.
Mısır daha sonra Arap Birliği'nden atıldığında, İran anti-Siyonizm bayrağını ele geçirmek için bir fırsat gördü.
1980'lerde, Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak, İran'la sekiz yıllık bir savaşa girdiğinde işler karıştı.
ABD ve İsrail, savaşı uzatmak ve her iki ülkeyi de zayıflatmak için her iki tarafa da para sağladı, bu "stratejiye ikili sınırlama" adı verildi.
1982'de ise İsrail, Lübnan'ın güneydeki Şii nüfusun İran Devrim Muhafızları tarafından eğitildiği sırada Lübnan'ı işgal etti.
Bu, Hizbullah'ın doğduğu zamandı ve sonunda örgüt İsrail'in kuzey sınırlarında başlıca korkulu rüyası haline geldi.
Lübnanlı Şii milisler başlangıçta İran'ın "Velayet-i fakih" sistemini Lübnan'a ithal etmeye çalıştı. Ancak bu plan, birçok farklı din ve mezhepten oluşan Lübnan'ın çeşitli demografisi nedeniyle başarısız oldu.
Bunun yerine, kimliğini anti-Siyonizm ve İsrail'e karşı muhalefet etrafında şekillendirdi. Devrim Muhafızları liderliğindeki Direniş Ekseni'nin diğer üyelerinin de yaptığı bir şeydi bu.
Evet, bu güçlerin çoğu Şii'ydi ve 2010'lardaki mezhepçilik sırasında Irak ve Suriye gibi yerlerde Sünnilere karşı korkunç bir şekilde hareket ettiler. Ancak daha geniş gündemleri İsrail'e karşı muhalefet etrafında merkezlenmişti.
Başka bir deyişle, Humeyni küresel devriminden geriye kalan tek şey, ara sıra ortaya çıkan oportünist mezhepçilik ve ısrarcı anti-Siyonizm karışımıdır.
86 yaşında olan Hamaney, eksen güçlerini oluştururken zamanını böyle değerlendirdi. Mevcut savaştan önce, İsrail'e karşı sözde nihai zaferi ömrü boyunca göremeyeceğini her zaman biliyordu.
Hamanay, İsrail'in 2040'ta yok edileceğini öngörmüştü, bu yüzden 110 yaşına kadar yaşamadığı sürece vizyonunun gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek için hayatta olmayacaktı.
'Ne ekersek onu biçiyoruz'
Ancak Humeyni devrimi sadece İsrail'i yok ederek tamamlanmayacaktı. Bir sonraki adım, diğer bölge ülkelerindeki siyasi düzeni de altüst etmek olacaktı.
Böylesine iddialı bir vizyon yalnızca İsrail'in yıkılmasını gerektirmiyor, aynı zamanda Hamaney'i mümkün olduğunca uzun süre iktidarda kalmaya zorluyordu.
Bu nedenle Hamaney, İsrail'e saldırarak yıkımının hala kendi elinde olduğundan emin oldu, ancak aynı zamanda İsrail'in 13 Haziran'da tam teşekküllü saldırısına kadar stratejik kısıtlama uyguladı.
Sonuç olarak mevcut İran-İsrail savaşı, Hamaney'in İran'ı doğrudan bir savaşa sokmadan milisler aracılığıyla İsrail'le savaşma yönündeki onlarca yıllık stratejisini altüst etti.
Bugün, onun 'Direniş Ekseni' sadece İsrail'in onu hırpalaması nedeniyle değil, aynı zamanda müttefiki Esed Aralık 2024'te devrildiği için de paramparça oldu.
Diğer yandan, İranlı eski milletvekili Faeze Hashemi, her zamanki açık sözlülüğüyle İran'ın içinde bulunduğu zor durumu en iyi şekilde özetledi.
İsrail'in saldırılarını kınayan Hashemi, İran'ın "ektiğini biçtiğini" söyledi ve yetkililerden barış için yollar bulmalarını istedi.
Ancak bu tür yollar ancak İran'ın bölgeye egemen olma çabasında kaos yaratma stratejisini nihayet terk etmesiyle gelebilir. Aynı zamanda daha fazla İranlının öne çıkıp ülkelerini farklı bir yöne itmesi gerekiyor.