Libya, geçtiğimiz Mart ayı başında uluslararası yatırımcıların ilgisini çekmek ve petrol üretimini yüzde 50 oranında artırmak amacıyla petrol ve doğalgaz arama ve üretim ihalelerine ilişkin uluslararası yatırımcılara yönelik bir tanıtım turu başlattı.
Popüler Gazete'nin Kit Klarenberg imzalı analizden aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan, Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti ve devlete ait Ulusal Petrol Şirketi temsilcileri, ABD ve Avrupa'yı ziyaret ederek konu hakkında "derinlemesine" sunumlar yaptı.
Böylece ülke, 2007'den bu yana ilk kez geniş enerji rezervlerinin keşfini yabancılara açmış oldu.
Bu gelişme, NATO'nun 2011'deki askeri müdahalesi ve eski lider Muammer Kaddafi'nin öldürülmesinin ardından, İngiliz istihbaratının Batılı şirketlerin ülkede faaliyet gösterebilmesi için istikrarlı bir ortam yaratma yönündeki uzun çabalarının doruk noktasını temsil ediyor.
1969'da Muammer Kaddafi’nin darbeyle başa geçmesinden sonra Libya, uzun yıllar boyunca Batı karşıtı bir çizgi izledi.
Kaddafi, 1970'lerde Libya topraklarındaki ABD ve İngiliz üslerini kapattı ve ülkedeki tüm yabancı petrol ve ticari çıkarlarını kısmen millileştirdi.
Bu adımlar yerel halkın yaşam standardını büyük ölçüde iyileştirdi. 1979'a gelindiğinde Libya'da kişi başına düşen ortalama gelir, İngiltere ve İtalya'yı geçti.
Ancak 2000'li yılların başında, Kaddafi’nin yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer programından vazgeçmesiyle Libya-Batı ilişkileri yeniden başladı.
İngiltere ile Libya arasındaki ilişkileri yumuşamasıyla, 2004'te dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair Trablus yakınlarındaki bir çadırda Kaddafi ile bir araya geldi.
Blair görüşmede, Kaddafi'nin "dışlanmış" birinden, kararlı ve güvenilir bir Batı müttefikine kökten "dönüşümüne" övgüde bulundu.
Bu olay, İngiltere'nin enerji çıkarları doğrultusunda Libya’ya yeniden girmesinin kapısını açtı.
MI6, bu süreçte Kaddafi rejimiyle yakın temas kurdu. Amaç yalnızca “terörle mücadele” değil, aynı zamanda enerji ve istihbarat çıkarlarını gözetmekti.
2000'li yıllarda, MI6’in Libya muhalefetini fişlediği ve bazı isimleri Kaddafi'ye bildirdiği ortaya çıktı.
O dönemde BP başkanı Peter Sutherland, şirketin Libya ile yaptığı yeni anlaşmadan onlarca milyar dolar kazanmayı dört gözle beklerken, Blair ise ülkeyle ilişkileri iyileştirmeyi "başbakanlık döneminin en önemli dış politika başarılarından biri" olarak değerlendirdi.
İkilinin büyük planları, BP'nin "sondaj operasyonlarına başlamasından hemen önce" Şubat 2011'de Trablus'ta hükümet karşıtı şiddetin patlak vermesinin ardından askıya alındı.
Afrika’nın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olan Libya'da rüzgarın tersine dönmesiyle, MI6 taraf değiştirerek muhaliflerin yanında hareket etmeye başladı.
Arap Baharı sırasında, NATO’nun Libya müdahalesi sürecinde MI6’in sahada aktif olduğu, özellikle muhalif güçlere istihbarat ve lojistik sağladığı biliniyor.
Bazı muhalif grupların yönlendirilmesi, hedef belirlemesi ve iletişim altyapısının çökertilmesinde MI6 etkili rol oynadı.
MI6 Trablus’a ajanlar yerleştirdi, Kaddafi’ye sadık güçlerin yerini belirlemek için muhaliflerle koordinasyon kurdu.
Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, Londra'nın Libya Ulusal Geçiş Konseyi'ne (Kaddafi karşıtı isyancılar tarafından kurulan) silah satışını kolaylaştırmak amacıyla, Trablus'a uygulanan silah kısıtlamalarının kaldırılması için BM nezdinde lobi faaliyetlerine başladı.
Çok geçmeden Kaddafi'nin ölümünün ardından, dönemin Savunma bakanı Gerald Howard açıkça, "Libya'yı bir tirandan kurtardık, İngiliz iş dünyasının Libya halkına sağladığımız bu özgürlükten faydalanmasını istiyorum" dedi.
Bundan faydalananların başında, merkezi Londra'da bulunan İngiliz çokuluslu petrol ve gaz şirketi BP geliyordu.
İngiltere'nin önde gelen enerji devi, ülkenin muazzam enerji rezervlerini "keşfetmeye" 2012 yılının Mayıs ayında yeniden başlamayı denedi.
Ancak o süreçte Libya tam bir kaosa sürüklendi, rakip milisler, savaş ağaları ve siyasi gruplar kontrolü ele geçirmek için kıyasıya mücadele etti.
Suikastlar, yabancı büyükelçiliklere saldırılar, mezhep çatışmaları ve sivil katliamları bölgede günlük hayatın bir parçası haline gelirken, terör örgütü DEAŞ ülkenin dört bir yanında kaleler kurdu.
BP böylece Libya'daki hırslarını bir kez daha belirsiz bir döneme kadar ertelemeye zorlandı, çünkü ülkede kargaşa hüküm sürüyordu.
Trablus'un kontrolünü ele geçiren iki paralel hükümet olan, Tobruk merkezli Libya Ulusal Ordusu destekli Ulusal İstikrar Hükümeti ve Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti'nin ortaya çıkması işleri daha da karmaşık hale getirdi.
Ancak bu arada, İngiliz istihbaratı ülkedeki kanlı karmaşaya gizlice o kadar kararlı bir şekilde müdahale etti ki, istihbarat görevlileri BP'nin nihayet Ekim 2024'te faalieyetlerine devam edebilmesi için yeterince istikrarlı bir ortam yarattı.
Libya’nın yaşadığı kaotik dönüşüm, sadece bir “demokrasi ihracı” değil, aynı zamanda enerji kaynaklarının kontrolü için yapılan jeopolitik bir operasyon olarak okunabilir.
Sızdırılan belgelere göre MI6, Kaddafi'nin devrilmesi ve ülkenin iç savaş ve kaosa sürüklenmesinin ardından BP'nin Libya'nın büyük petrol zenginliğine yeniden erişebilmesi için gerekli koşulları yaratmak amacıyla özel güvenlik grubu Torchlight Group'u kullandı.
Torchlight'ın Trablus'taki operasyonları "istikrar" adına yürütüldüğü açıklansa da, asıl kaygıların Libya'nın ekonomik varlıklarını saldırılardan korumak olduğu açıktı.
DEAŞ, 2018'de Trablus'ta kritik hükümet altyapısına karşı üç saldırı düzenledi. Bunlar arasında Libya Ulusal Petrol Şirketi'nin genel merkezi de bulunuyordu.
Bu durum İngilizler için ciddi bir endişe kaynağıydı, çünkü ülkenin ekonomik altyapısına yönelik saldırılar, "güvenlik güçlerinin yanıt verme yeteneğinde büyük zayıflıklar" olduğunu gösterdi.
Bu saldırıların ardından İngiltere'nin kurduğu 500 milyon sterlinlik "Terörle Mücadele Geliştirme Programı", Torchlight'ın Trablus hükümetinin İç Güvenlik Servisi, Ceza Soruşturmaları Dairesi ve Başsavcılık ofisine sızmasını ve terörle mücadele soruşturmalarında "İngiltere'nin en iyi uygulamalarını" öğretmesini içeriyordu.
Londra'nın bu yatırımının, Kaddafi'nin 2011'deki düşüşünden bu yana patlak veren ve "radikal grupların" kaos ortamından yararlanarak gelişmesine olanak tanıyan "Libya'daki istikrarsızlığı" önlemesi umuluyordu.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan sızdırılan yazılarda Torchlight, ülkedeki BP ve diğer büyük Batılı şirketlerin operasyonlarına tehdit oluşturan kişileri ve grupları tespit edip etkisiz hale getirmek üzere Libya polisi, güvenlik ve istihbarat servislerini nasıl eğiteceğini ayrıntılı bir şekilde açıklamıştı.
Söz konusu şirketin, 70 ayrı ülkede İngiliz istihbaratı adına benzer "kurumsal değişim ve örgütsel gelişim" operasyonları yürütme konusunda kapsamlı deneyimi bulunuyordu.
Dahası, Torchlight daha önceki yıllarda Trablus'taki müfettiş ve savcıları eğiterek, İngiliz destekli birkaç gizli projeyi halihazırda yürütmüştü. Bu durum şirkete, "Libya'daki faaliyet ortamı hakkında önemli bağlamsal bilgi sağladı.
Bu tür "uzun vadeli rehberlik" çabaları, Torchlight görevlileri ile İç Güvenlik Servisi, Suç Soruşturmaları Departmanı ve Başsavcılık içinde önemli güç ve etki pozisyonlarındaki yetkililer arasında kişisel ilişki de yarattı.
Sızdırılmış Torchlight dosyaları olmasaydı, kamuoyu bugün de, sözde Kral ve ülke adına İngiltere'nin "ulusal güvenliğini" savunan MI6'nın, esas olarak Küresel Güney'deki ülkeleri Batı için yağmalası için güvenli hale getirmeye çalışması gün yüzüne çıkmayacaktı.
İngiltere ve MI6'nın tüm bu çabaları, Mart ayında, yabancı enerji şirketlerinin Libya'ya yatırım yapmasının önünü açan petrol ve doğalgaz arama ve üretim ihalelerine yönelik adım ile doruk noktasına ulaştı.