Gazze'de giderek artan açlık görüntüleri, İsrail'in saldırılarına yönelik artan öfke ve dünya kamuoyundaki büyük değişim, Filistin devletinin tanınmasına ilişkin kararları hızlandırdı.
Bu bağlamda, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçtiğimiz hafta Filistin devletini tanıma kararı aldığını ve Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda bu konuda resmi bir açıklama yapacağını bildirdi.
Bundan birkaç gün sonra İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Gazze'de ateşkesi kabul etmesi ve iki devletli çözüm ihtimalini yeniden canlandırması gib İsrail'e bazı şartlar öne sürerek, bunların yerine getirilmemesi halinde Eylül ayında Filistin'i devlet olarak tanıyacaklarını söyledi.
Gazze'deki kitlesel açlığa dünyadan gelen tepkilerin arttığı bir dönemde, Kanada ve Malta da, Fransa ve İngiltere'ye katılarak Filistin'i tanıyacaklarını açıkladı.
Popüler Gazete'nin BBC'den aktardığına göre Filistin’in Fransa, İngiltere ve Kanada gibi Batılı ülkeler tarafından devlet olarak tanınması, diplomatik ve siyasi açıdan büyük öneme sahip.
Bu tür tanımanın, hem uluslararası hukuk, hem de Orta Doğu’daki siyasi denge açısından ciddi etkiler yaratması bekleniyor.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat, 15 Kasım 1988’de Kudüs’ü başkent ilan ederek, bağımsız bir Filistin devletini duyurdu.
BM'ye üye 193 ülkeden 148’i Filistin’i devlet olarak tanımış durumda. Fransa, İngiltere ve Kanada da katılırsa bu sayı 151 olacak.
Türkiye, Filistin’in bağımsızlığını 15 Kasım 1988’de ilan edildiği gün tanıyan ilk ülkelerden biri oldu.
BM'de "daimi gözlemci devlet" statüsünde olan Filistin'in oturumlara katılmasına izin veriliyor ancak oy hakkı bulunmuyor.
ABD, Almanya, Avustralya, Hollanda, İtalya, Finlandiya, Danimarka, İsviçre, Belçika, Yunanistan, Japonya, Güney Kore, Myanmar, Eritre, Tayvan, Yeni Zelanda, Panama, Kamerun gibi ülkeler ise Filistin devletini tanımıyor.
ABD, 1990'ların ortalarından bu yana Mahmud Abbas'ın liderliğindeki Filistin Yönetimi'ni tanıyor ancak gerçek bir devleti tanımaktan kaçınıyor.
Bu ülkeler, Filistin’in tek taraflı tanınması yerine, İsrail ve Filistin’in doğrudan müzakereler yoluyla iki devletli çözüme ulaşması gerektiğini savunuyor.
İsrail’in 1967 sınırları içindeki işgalleri nedeniyle, Filistin’in kesin ve tanımlı bir sınırı bulunmuyor.
Bu nedenle Filistin devletini tanımayan ülkeler, “egemen bir devlet tanımak için sınırların netleşmesi gerekir” tezini öne sürüyor.
Bazı Batılı ülkeler ise, Gazze’de Hamas’ın fiili kontrolü ve silahlı mücadele yöntemleri nedeniyle Filistin yönetimini "tek sesli" ve "meşru" görmüyor.
Öte yandan, bu kararı alamayan bazı ülkeler de İsrail’le olan güçlü siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini korumak istiyor.
Aynı zamanda ABD ve müttefikleri, İsrail'in talebi doğrultusunda birçok ülke üzerinde ciddi diplomatik baskı uygulayarak, Filistin’in tanınmasını önlemeye çalışıyor.
Filistin, uluslararası alanda büyük bir tanınırlığa, yurt dışında diplomatik temsilciliklere ve Olimpiyatlar da dahil olmak üzere birçok spor müsabakasında yarışan takımlara sahip.
Ancak İsrail ile uzun süredir devam eden anlaşmazlık nedeniyle, Filistin'in uluslararası alanda kabul görmüş sınırları, başkenti ve ordusu yok.
İsrail'in Batı Şeria'daki işgali nedeniyle, 1990'lardaki barış anlaşmalarının ardından kurulan Filistin Yönetimi, toprakları ve halkı üzerinde tam kontrole sahip değil. İsrail'in de işgalci güç olduğu Gazze ise yıkıcı bir savaşın ortasında.
Filistin'i tanıyan ülkeler, bağımsız ve egemen bir devlet olarak kabul ediyor. Bu, Filistin’in toprak bütünlüğünü ve kendi halkı üzerinde siyasi otoritesini tanımak anlamına geliyor.
Bu adımlar, İsrail’in işgalci güç olarak uluslararası platformda daha fazla baskı altına girmesine neden olabilir.
Tanıyan ülkeler Filistin’le büyükelçilik düzeyinde resmi diplomatik ilişkiler kuruyor. Bu da Filistin’in uluslararası arenada daha görünür hale gelmesini sağlayabilir.
Halihazırda BM'de "gözlemci devlet" statüsünde olan Filistin’in tam üyeliğe kabulü yönünde destek artabilir.
Filistin, devlet olarak tanındıkça, İsrail’in işgali daha açık şekilde "uluslararası hukuka aykırı" hale gelir. Bu durum, savaş suçları ve yerleşim politikaları için yargı sürecini kolaylaştırabilir.
Filistin devletini tanıyan ülkelerin sayısı arttıkça İsrail’in izolasyonu da artar, özellikle yerleşim politikaları ve saldırıları nedeniyle uluslararası alanda daha sert tepkiyle karşılaşabilir.
BM’de ve diğer uluslararası platformlarda Filistin lehine daha fazla karar alınabilir.
Bu tür tanıma kararları, yıllardır işgal altında yaşayan Filistinliler için psikolojik ve siyasi bir destek anlamına gelir.
Ancak Filistin’in devlet olarak tanınması, İsrail’in işgali altındaki topraklardan çekilmesi veya Filistinli mültecilere kapıları açmasını sağlamaz.
Bu adım, Nekbe mültecilerinin (1948’den beri yerlerinden edilen milyonlarca Filistinlinin) otomatik olarak geri dönüş hakkını garanti etmez. Ancak, bu tanıma süreci, geri dönüş hakkını uluslararası hukuk ve diplomasinin merkezine taşıyabilir.
Tanınma süreci, kapsamlı bir barış anlaşmasının (örneğin 1967 sınırlarına dayalı iki devletli çözüm) önünü açarsa, mülteciler için tazminat, sınırlı dönüş, 3. ülkelere yerleşim gibi formüller tartışılabilir hale gelir.
Aynı zamanda bu karar İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını ya da ablukasını otomatik olarak durdurmaz. Ancak bu tür bir tanıma kararları, uluslararası baskıyı artırarak İsrail’in eylemlerini sınırlama potansiyeline sahip önemli bir diplomatik adım olabilir.
Halihazırda UCM, İsrail’in Gazze’deki eylemlerine dair soruşturma yürütüyor. Filistin’in tanınması, bu sürece diplomatik meşruiyet ve devletlerarası destek kazandırabilir.
Sonuç olarak Filistin’in devlet olarak tanınması, yalnızca sembolik bir adım olmanın ötesine geçerek, hem uluslararası hukukta Filistin halkının meşruiyetini güçlendirebilir, hem de yıllardır ertelenen geri dönüş, adalet ve egemenlik taleplerini küresel gündemin merkezine taşıyabilir.
Gazze’de yaşanan insani felaketin dünya vicdanını harekete geçirdiği bu dönemde, Batılı ülkelerden gelen tanıma kararları, uluslararası toplumun Filistin meselesinde artık daha net ve kararlı bir adım atma noktasına geldiğini gösteriyor.