Gazze, 7 Ekim 2023’ten bu yana dünya kamuoyunun odağında yer alıyor.
Popüler Gazete’nin Daniel Tester imzalı analizden aktardığına göre İsrail'in 1967'den beri işgal ettiği Filistin toprağı olan Batı Şeria, uluslararası medyanın gözünde daha az görünür oldu.
Uluslararası hukuku hiçe sayarak Batı Şeria'yı işgal eden İsrailli yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırıları son iki yıldır artış gösterdi.
BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'ne (OCHA) göre, İsrail güçleri 2025 yılında Batı Şeria'daki Filistin kasaba ve köylerine yaklaşık 7 bin 500 baskın düzenledi.
Batı Şeria, Ürdün Nehri’nin batı kıyısında, 5.665 kilometrekarelik bir alanı kapsıyor.
Gazze’nin yaklaşık 15 katı büyüklüğündeki bu bölge, 900 bini mülteci olmak üzere üç milyon Filistinliye ev sahipliği yapıyor.
Aynı zamanda, yaklaşık 700 bin İsrailli yerleşimci, uluslararası hukuka aykırı olarak kabul edilen yerleşim birimlerinde yaşıyor.
Batı Şeria’daki 19 mülteci kampında yaşayan yaklaşık bir milyon kişinin büyük çoğunluğu 1948'de yaşanan Nakba ve sonrasında gelen savaşlar nedeniyle yerinden edilenlerin torunları.
1967 Arap-İsrail Savaşı sonrası İsrail, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'ün yanı sıra Mısır'ın Sina Yarımadası ve Suriye'nin Golan Tepeleri'ni de içeren toprakların kontrolünü ele geçirdi.
1993 Oslo Anlaşmaları ile Batı Şeria, A, B ve C bölgeleri olarak üçe ayrıldı.
A Bölgesi (toprağın %21’i), Ramallah, Nablus ve Cenin’i kapsayarak Filistin Yönetimi’nin tam idari ve güvenlik kontrolüne bırakıldı.
B Bölgesi (%18), Filistin Yönetimi’nin kısmi idari kontrolü altında, İsrail güvenlik güçleri tarafından denetleniyor.
C Bölgesi ise (%61) tamamen İsrail'in idari ve güvenlik kontrolünde.
Bu yapılar, Batı Şeria’yı yüzlerce idari bölge ve askeri kontrol noktalarından oluşan karmaşık bir labirent haline getiriyor.
Mülteci kamplarındaki aşırı kalabalık ve yardım kısıtlamalarıyla birleşince koşullar dramatik bir hal alıyor.
Filistin Yönetimi, Oslo süreciyle bölgedeki yönetimi üstlendi. Ancak pratikte İsrail, Batı Şeria’yı fiilen kontrol ediyor ve ordusu, günlük baskınlarla Filistinlilerin hayatına doğrudan müdahale ediyor.
Yerleşim yerleri de fiilen destekleniyor. Yaklaşık 700 bin İsrailli, 150 yerleşim biriminde yaşarken, 200’den fazla izinsiz yerleşimci karakolu bulunuyor.
Yerleşimcilerin saldırıları rutin hale gelmiş durumda ve İsrail güvenlik güçleri genellikle müdahale etmiyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı, Batı Şeria’daki Filistinlilerde öfke ve gösterilere yol açtı.
Filistinliler genel grevler düzenleyerek dükkanları, okulları ve işyerlerini kapattı.
Filistin Yönetimi ise protestoları sert şekilde bastırdı, olayları duyuran Katar merkezli El Cezire’yi yasakladı.
İsrail, 7 Ekim’den sonra Batı Şeria’daki askeri varlığını artırdı.
Mülteci kampları, "militanların kaleleri" olarak nitelendirilerek baskınlara hedef oldu.
İnsan hakları örgütleri, sağlık çalışanlarına yönelik işkence ve keyfi tutuklamaları raporladı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Mayıs 2024 raporuna göre, İsrail ordusu 2023’te öldürülen Filistinli sayısını iki kat artırdı.
Ağustos 2024’te büyük bir saldırının ardından Filistin Yönetimi de, Cenin mülteci kampına yönelik operasyonlarını yeniden başlattı.
Filistin güvenlik güçleri direnişçilerle sokak çatışmalarına girdi, hastanelere baskın düzenledi ve sivillere ateş açtı.
İsrail ordusu ise “Demir Duvar Operasyonu” ile Batı Şeria’daki kampları kontrol altına aldı ve 42 günlük ateşkese rağmen bölgeyi yeniden bombaladı.
BM’ye göre, bu operasyonlar 1967’den bu yana en büyük yerinden edilme dalgasını tetikledi; dokuz ay sonra hala 32 binden fazla kişi yerinden edilmiş durumda.
İsrail ordusu, 2025 yılı boyunca Filistinlileri evlerinden çıkarmaya devam etti.
Örneğin, Haziran 2025'te El Halil, Cenin, Ramallah ve Kalkilya'daki Filistinlilerin evlerine el konularak kışlalara dönüştürüldü .
2023'ten sonra yerleşimci şiddeti de arttı.
2024’te Ocha’ya göre bin 400 şiddet vakası kaydedildi; 4 bin 700 Filistinli yerinden edildi ve bin 700 bina yıkıldı.
2025’te bu rakamlar artarak, binden fazla şiddet vakası ve bin 395 yıkım kaydedildi.
Ocha’ya göre 7 Ekim 2023-22 Eylül 2025 arasında Batı Şeria’da 996 Filistinli öldürüldü; bunların 212’si çocuktu.
Zorla göç ettirilenlerin çoğu, yüzyıllardır çevredeki Filistin kasaba ve köylerinin kırsal kesimlerinde yaşayan kırsal topluluklardan geliyor.
Her olayda da İsrail kolluk kuvvetlerinin müdahalesi yavaş oldu ve yerleşimcilere destek sağlandı.
Netanyahu, E1 Yerleşim Planı ile Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini genişletme hedefini ilerletiyor.
3 bin 400’den fazla konut inşası öngören bu proje, uluslararası hukuka aykırı ve Filistinlilerin yaşadığı kırsal kesimlerde toprak gaspı, yıkım ve yerleşim genişlemesine yol açacak.
İsrail’in aşırı sağcı maliye bakanı Smotrich, E1 planının Filistin devleti fikrini “gömdüğünü” açıkladı.
Öte yandan, Ağustos 2025’te Netanyahu, Filistin'in yanı sıra Ürdün, Suriye , Lübnan ve Mısır'ın bazı bölgelerini de kapsayan “Büyük İsrail” vizyonuna yaklaştıklarını belirtti.
Komşu Arap ülkeleri ve Arap Birliği, bu vizyonu kınadı, ancak bölgesel diplomatik tepkiler sınırlı kaldı.
ABD’nin tutumu karmaşık.
Trump'ın ilk döneminde Büyükelçilik Kudüs’e taşındı, Biden yönetimi ise yerleşimcilere yönelik yaptırımları kaldırdı.
ABD Büyükelçisi Huckabee, Batı Şeria’yı Yahudiye ve Samiriye olarak nitelendirip işgali reddetmedi. Huckabee, 2017 yılında verdiği demeçte, "Sanırım İsrail'in Yahudiye ve Samiriye'ye ait tapusu var" dedi.
Ancak Trump, 24 Eylül'de kapalı kapılar ardında yapılan BM toplantısında Müslüman ülkelerin liderlerine, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceği konusunda güvence verdi.
Sonuç olarak, Batı Şeria’daki Filistinliler günlük yaşamlarını İsrail’in askeri ve yerleşimci baskısı altında sürdürmeye çalışıyor.
İsrail’in ilhak ve yerleşim planları, bölgedeki demografik ve siyasi dengeleri köklü şekilde değiştiriyor.
Uluslararası toplumun tepkisi sınırlı kalırken, yerinden edilme ve şiddet olayları artıyor.
Gazze’deki savaş ve Batı Şeria’daki işgal, yalnızca Filistin’in değil, tüm bölgenin güvenliğini tehdit eden bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Uluslararası hukuk ve insani normlar görmezden gelinmeye devam ettikçe, barışın sağlanması giderek zor hale geliyor.