Sudan hükümeti, geçtiğimiz ay Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) Sudan iç savaşında "soykırıma ortak olmakla" suçlayarak, hakkında Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) dava açtı.
Popüler Gazete'nin Middle East Eye gazetesinden aktardığı analize göre dava, Sudan hükümetine karşı kanlı iç savaşta mücadele eden devlet dışı bir aktör olan Hızlı Destek Güçleri'ne (HDK), Abu Dabi'nin silah ve finansal destek sağladığını ortaya koydu.
HDK, BAE'nin son on yıldır desteklediği, "ayrılıkçılar ekseni"olarak adlandırılan devlet dışı aktörlerden yalnızca biri.
İran'ın "direniş ekseni" gibi, BAE de, ulusal çıkarları için stratejik öneme sahip ülkelerde şiddet yanlısı devlet dışı aktörler, finansörler, tüccarlar, siyasi figürler ve nüfuz sahiplerinden oluşan çok katmanlı bir ağ oluşturdu.
Küçük Körfez monarşisi olan BAE, Libya'dan Yemen'e, Sudan'a ve Somali'ye kadar ayrılıkçı güçleri destekledi, stratejik derinlik ve nüfuz yaratmak için "Truva atları" olarak vekilleri kullandı.
Güçlü bir devlet özlemi çeken Abu Dabi'nin yönetici eliti, bölge genelinde merkezi hükümetleri istikrarsızlaştıran ve devlet egemenliğini zayıflatan bu grupları destekledi.
Sadece bir milyon vatandaşı (ve 9 milyon gurbetçi sakini) olan küçük bir hidrokarbon devleti olan BAE'nin, dış ve güvenlik politikasına yönelik hırsları Arap Baharı sırasında başladı.
Abu Dabi, petrol dolarlarını jeopolitik etkiye dönüştürmenin etkili bir yolunu arıyordu.
İronik olarak, 2011'de devrimci devlet dışı aktörlere yönelik korku, BAE'yi Kuzey Afrika'dan Levant ve Körfez'e kadar Arap otokratlarını devirmekle tehdit eden devrimcileri kontrol altına alabileceği vekiller aramaya yöneltti.
Abu Dabi her şeyden önce, devrim sonrası düzeni şekillendirmek için en iyi şekilde örgütlenmiş görünen Müslüman Kardeşler ve diğer İslamcı devlet dışı aktörleri kontrol altına almak ve zayıflatmak istiyordu.
BAE, vekillerinin merkezi hükümeti ele geçiremeyeceği anlaşıldığında, "böl ve yönet" oyununu oynadı.
Libya, Sudan, Yemen ve Somali'de devlet dışı aktörlerin hepsi, BM destekli merkezi hükümetlere rakip olmak için toprak ve egemenlik konusunda alternatif iddialar yarattı.
BAE ise, finansal ağların yanı sıra vekillere yaptırımları aşma ve girişimlerini desteklemek için mal, hizmet ve silah satın alma araçları sağladı.
BAE merkezli lojistik şirketleri, söz konusu gruplara lojistik destek ve silah göndermek için çalıştı.
Medya şirketleri ve danışmanlardan oluşan ağları da, ülke içi operasyonları aklamak için gerekli hikayeleri üretti.
BAE'nin ayrılıkçı eksenlere ilişkin adımları 2014 yılına dayanıyor.
Eski Libya lideri Muammer Kaddafi'nin ordusundaki eski komutanlardan olan Halife Hafter, sürgünü bitince Libya'ya döndü.
Hafter, Şubat 2014'te YouTube üzerinden başarısız bir karşı devrim başlatmaya çalıştı ve Abu Dabi bunu fark etti.
Üç ay içinde, BAE parası, askeri ve medya desteği, savaş ağası olan Hafter'in YouTube devrimini "terörizmle" mücadele bayrağı altında tam ölçekli bir karşı devrim çabasına dönüştürdü.
Mayıs 2014'te Libya Parlamentosu'na yaptıkları saldırı, ne kapsayıcı bir şekilde ulusal ne de geleneksel anlamda bir ordu olan, çelişkili bir milis ağı olarak bilinen Libya Ulusal Ordusu'nu (LUO) oluşturdu.
Devrimin kazanımlarını tamamen ortadan kaldırmada başarısız olsa da, Hafter yine de başkenti Bingazi olan Libya'nın doğusunu ele geçirmeyi başardı.
Hafter güçleri, BAE ve Rusya'nın desteğiyle, Trablus'taki BM destekli hükümeti devirme girişimlerinde art arda başarısız olsa da, merkez hükümetle rekabet edebilecek kendi sosyopolitik altyapısını inşa edebildi.
Sahadaki BAE danışmanları LUO'ya eğitim ve istihbarat desteği sağlarken, BAE ordusu da birçok kez hava desteği verdi.
2019'da Rusya'nın Wagner ağı Libya'ya konuşlandığında, bunu BAE'nin finanse ettiği öne sürüldü.
Abu Dabi ayrıca LUO'ya operasyonlarının finansmanına yardımcı olmak için de destek sağladı.
Milyarlarca dolarlık dondurulmuş Kaddafi varlıklarının, Hafter'in çabalarını finanse etmek için BAE bankalarından Libya'nın doğusuna aktarıldığı iddia edildi.
Suudi Arabistan Mart 2015'te, BAE'yi Yemen'deki Husilere karşı başlattığı savaşı desteklemeye çağırdı.
Yemen, Aden ve Babu'l Mandeb Boğazı'nın dünyanın kilit geçitlerinden biri olması nedeniyle BAE'ye, güney kıyı bölgelerinde stratejik derinlik geliştirme fırsatı sundu.
BAE, Yemen'in kıyı bölgelerini güvence altına almak için bir dizi askeri operasyon yürüttü, ancak Eylül 2015'te bir Husi füzesinin Marib'deki bir BAE üssüne isabet etmesi ve 52 askerin ölmesinin ardından stratejisini yeniden düşündü.
BAE tarihindeki en ölümcül saldırı, birliklerinin faaliyetlerini sınırlamasına ve giderek daha fazla paralı askere savaşma yetkisi vermesine neden oldu.
Abu Dabi 2016'da, Yemen'in güneyindeki kabile savaşçılarından oluşan paramiliter bir güç olan Güvenlik Kuşağı Kuvvetleri'ni kurdu.
BAE, bununla ve ertesi yıl kurulan Güney Geçiş Konseyi'nin siyasi şemsiyesiyle, Yemen politikasını Suudi liderliğindeki operasyondan ayırdı.
Yemen'in son derece kutuplaşmış ve bölünmüş sosyopolitik gerçekliklerinin kontrol edilemeyeceğini fark eden BAE, Libya'dakine benzer bir "böl ve yönet" yaklaşımına başvurdu.
Yemen'in kuzeyi daha fazla kaosa sürüklenirken, BAE güneyde Güney Geçiş Konseyi bayrağı altında nüfuzunu sağlamlaştırmaya çalıştı.
2019'da Güney Geçiş Konseyi'ne bağlı milisler Aden'deki başkanlık sarayını ele geçirerek, sürgünde olan BM destekli hükümeti yerel ikametgahından mahrum bıraktı.
2019'da varılan Riyad Anlaşması, merkezi hükümet ile ayrılıkçılar arasında bir uzlaşma olarak pazarlansa da, Güney Geçiş Konseyi'ni uluslararası meşruiyet konumuna yükseltti.
BAE'nin finans ve ticaret ağları, konseyi maddi ve finansal olarak desteklerken, Güney Geçiş Konseyi'nin elinde tuttuğu bölgeler ekonomik olarak kazanç sağlıyor.
Buna ek olarak Yemen'in kıyı bölgeleri -özellikle Aden- dünyanın en önemli deniz nakliye rotalarına erişim sunuyor.
Sudanlı paramiliter savaşçılar, başından beri BAE ağlarının bir parçası oldu ve Libya'da da LUO'yu destekledi.
Hamideti olarak bilinen savaş ağası Muhammed Hamdan Daklu komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), Yemen'deki savaşta da BAE için savaşmak üzere binlerce milis gönderdi.
Hamideti ve ailesi, BAE'yi hem yasal, hem de yasadışı olarak çıkarılan Sudan altınını satmak için bir merkez olarak kullanarak, BAE bankalarında servet biriktirdi.
2018'de, uzun süredir iktidarda olan Ömer Beşir'e karşı Sudan devriminin patlak vermesi ülkeyi istikrarsızlığa sürükledi.
Sudan ordusunun 2019'daki askeri darbesi HDK tarafından desteklendi ve Hartum'da bir iktidar mücadelesi başladı.
Abu Dabi için bu, İslami eğilimli Beşir rejimini ortadan kaldırma ve doğu Afrika'daki önemli bir kavşağa erişim sağlama şansıydı.
Ancak BAE ve Suudi fonları, 2023'e kadar tam ölçekli bir iç savaşa dönüşen ve HDK'yi Sudan ordusuyla karşı karşıya getiren güç mücadelesini durduramadı.
Sudan'daki savaş yoğunlaştıkça HDK daha fazla silaha, füzeye, havan topuna ve SİHA'ya ihtiyaç duydu.
Abu Dabi, yasadışı silah sevkiyatlarını insani yardım kisvesi altında gizlemek için yenilikçi yollar kullandı.
BAE'nin halkla ilişkiler uzmanları ve medya danışmanlarından oluşan geniş küresel ağı, Hamideti ve HDK'nin imajını parlatmaya çalıştı.
Ancak bu çabalar, Sudan'da soykırıma ortak olma suçlamasıyla Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan davayı engelleyemedi.
Somali'nin küresel nakliye rotaları ve Afrika hinterlandına giden ticaret koridorları için muazzam stratejik değeri, ülkeyi 2010'dan beri BAE'nin radarına soktu.
BAE için Somali, "silahlandırılmış karşılıklı bağımlılık yaratma" politikasında önemli bir odak noktası oldu.
Ancak Abu Dabi ile Mogadişu'daki federal hükümet arasındaki ikili ilişkiler inişli çıkışlı oldu ve bu da onu BAE nüfuzunu oluşturmak için güvenilmez bir yol haline getirdi.
BAE bu nedenle Mogadişu'yu atlayarak çeşitli devletlerle, özellikle ayrılıkçı bir gündemi olanlarla doğrudan ilişki kurma politikasına başvurdu.
2010 yılında BAE, karada ve denizde korsanları avlamak için Puntland bölgesinde bir paralı asker gücü kurdu.
Puntland Deniz Polisi Gücü, başlangıçta BM silah ambargosunu ihlal ederek, BAE merkezli bir şirket tarafından yönetiliyordu ve Somali federal hükümetinin egemenliğini atlayarak doğrudan Puntland başkanına rapor veriyordu.
2017'den beri BAE, tartışmasız Somali federasyonu içindeki en güçlü bağımsızlık hareketine sahip özerk bölge olan Somaliland ile olan ilişkisini de genişletti.
Abu Dabi ayrıca Somaliland güçlerini, bölgenin güvenlik sektörünü, Mogadişu'daki federal hükümetten daha da ayırmak için eğitti.
Bugün, BAE Somaliland'daki en önemli yatırımcı ve Trump yönetimine, bölgenin bağımsız bir ulus olarak tanınması için lobi yapma çabasının arkasında.
2023'ten bu yana Abu Dabi, Mogadişu ile artan gerginlik döneminde güney Somali bölgesinin ayrılıkçı iddiasını güçlendirerek, Jubaland'daki ayak izini de artırdı.
Bu bağlamda BAE, Jubaland eyalet güçlerine SİHA ve askeri araçlar sağladı.
Jubaland lideri Ahmed Madobe, Abu Dabi ile yakın bağlarını sürdürüyor ve bölgesel başkent Kismayo'da bir askeri üs inşa etmelerine izin verdi.
Geleneksel, küçük bir devlet olan BAE, bu eksen üzerinden daha büyük komşusu Suudi Arabistan veya Katar'dan çok daha etkili ve karşılıklı bağımlılık düzeylerine ulaşarak bölgesel bir büyük güce yükseldi.
Abu Dabi için bu ağ, Batı çıkarları ve değerleriyle çelişse bile, kendi çıkarlarını takip etmek için stratejik özerkliğin temeli haline geldi.