ABD Başkanı Donald Trump, sağcı siyasi aktivist Charlie Kirk'ün öldürülmesinin ardından,  "hasta, tehlikeli ve radikal sol felaketi" olarak nitelendirdiği, radikal sol görüşlü Antifa hareketini "terör örgütü" olarak ilan etti.

Bu karar, ABD iç siyasetinde yeni bir kutuplaşma başlatırken, anayasal ve hukuki tartışmaları da beraberinde getirdi.

Popüler Gazete'nin Bandar Al-Doushi imzalı analizden aktardığına göre son yıllarda "Antifa" adı, ABD ve küresel arenada en tartışmalı hareketlerden biri olarak ortaya çıktı.

Terim, "anti-faşist" anlamına gelse de, hiyerarşik bir örgütlenmeyi değil, ırkçılığa ve aşırı sağa karşı çıkan radikal sol bir ideolojiyi benimseyen geniş bir aktivist ve yerel grup ağını ifade ediyor.

Antifa, köklerini II. Dünya Savaşı’nda Mussolini karşıtı direnişten alan ve Soğuk Savaş boyunca Avrupa’da neo-Nazilere karşı örgütlenen anti-faşist akımlardan alıyor.

Hareket ABD’de ise, 1980’lerden sonra yaygınlaştı ve özellikle Trump’ın ilk döneminde ve George Floyd’un öldürülmesinin ardından kitlesel protestolarda görünürlük kazandı.

Hareket, siyasi parti ya da merkezi bir örgüt değil; bağımsız gruplardan, sosyalistlerden ve hükümet karşıtı aktivistlerden oluşan dağınık bir ağ.

Protestolarda siyah giysiler ve maskelerle kimliklerini gizleyen aktivistlerin zaman zaman cop, kalkan veya biber gazı taşıdığı sosyal medyada yayımlanan görüntülerle belgelendi.

Antifa ismi, Trump da dahil olmak üzere sağ görüşlü birçok kişi tarafından her türlü sol görüşlü protesto faaliyetini kapsayan bir ifade olarak da kullanılıyor.

Proud Boys ve Oath Keepers gibi diğer militan aşırı sağcı grupların aksine Antifa'nın hiçbir zaman bir lideri, hiyerarşisi veya komuta yapısı olmadı.

Hareket, ideolojik olarak Avrupa, Latin Amerika ve Avustralya'daki benzer hareketlerle bağlantılı olduğu için yalnızca ABD ile sınırlı değil.  Ancak, birleşik bir uluslararası yapıdan yoksun.

Örneğin Almanya ve İtalya'da "Antifa" adını taşıyan gruplar, neo-Nazi hareketlerine karşı onlarca yıldır faaliyet gösteriyor.

Trump'ın ilk döneminde küçük sol görüşlü kışkırtıcı gruplar Washington'da isyan ve kundaklama olaylarına katıldı.

2017'de ise Charlottesville'de yürüyen neo-Nazilere ve beyaz üstünlükçülere karşı sol gösterilerle gündeme geldi.

2020 yazında da George Floyd cinayetinin ardından protestolar sırasında meydana gelen isyan ve şiddet olaylarının çoğu Antifa'nın sorumluluğundaydı.

O süreçte Trump yönetimi, Antifa’yı "terör örgütü" ilan etmekle tehdit etmişti.

Trump ve Cumhuriyetçiler, Antifa’yı şiddet olaylarının başlıca sorumlusu olarak gösterirken, FBI raporları bu suçlamaların abartılı olduğunu ortaya koydu.

Hareketin finansmanı

En tartışmalı konulardan biri hareketin finansmanı.

Özellikle ABD'deki Cumhuriyetçiler, hareketin finansal olarak desteklendiği "şirket veya ülkelerin" varlığından bahsediyor.

Ancak resmi soruşturmalar herhangi bir örgütlü hükümet veya uluslararası fonlamayı kanıtlamadı.

Trump, Antifa’ya fon sağlayanların soruşturulacağını duyursa da resmi raporlar örgütün büyük oranda küçük bağışlar, bireysel katkılar ve çevrimiçi kampanyalarla ayakta kaldığını gösteriyor.

Uluslararası Anti-Faşist Savunma Fonu gibi yapılar, hareketin finansmanının sanıldığı kadar büyük olmadığını ortaya koyuyor.

Antifa'nın resmi üyelik veya örgütsel kayıtları bulunmadığından, hareketin üye sayısı belirsiz.

Uzmanlara göre bazı şehirlerde yüzlerce aktivistten oluşan yerel gruplar mevcut.

Buna rağmen, sosyal medyadaki görünürlükleri ve tartışma yaratma kapasiteleri, gerçek güçlerinden çok daha büyük bir etki alanı yaratıyor.

Trump'ın Antifa'yı terör örgütü ilan etme yetkisi var mı?

Trump, Antifa'yı "iç terör örgütü" olarak tanımlayan başkanlık kararnamesini imzaladı. 

Trump'ın kararnamesinde Antifa, "ABD hükümetinin, kolluk kuvvetlerinin ve hukuk sistemimizin devrilmesini açıkça talep eden militarist, anarşist bir girişim" olarak tanımlandı. 

Başkan'ın bu kararı, ABD hukuk sistemi açısından ciddi bir sınav niteliğinde.

Çünkü mevcut yasalar yalnızca yabancı terör örgütlerini tanımlamaya izin veriyor, Trump yerel yapılar için aynı yetkiye sahip değil.

Ayrıca ABD Anayasası’nın Birinci Ek Maddesi, ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı çerçevesinde böylesi bir adımı tartışmalı hale getiriyor.

Bu madde, bireylerin grup kurma hakkını kapsayan dernek kurma hakkını koruyor ve hükümetin, yasayı ihlal etmedikleri sürece, bu grupların faaliyetlerine müdahale etmesini yasaklıyor.

Dolayısıyla Trump’ın hamlesi, hukuki zeminden çok siyasi bir mesaj niteliği taşıyor.

Bu adımın, ABD’deki kutuplaşmayı daha da artırması ve radikal sağ ile radikal sol arasındaki gerilimi tırmandırması muhtemel görünüyor.

Antifa’nın ABD’deki konumu, özellikle son on yılda giderek daha fazla güvenlik kurumlarının radarına girdi.

FBI, Antifa’yı doğrudan bir terör örgütü olarak tanımlamasa da, bazı üyelerinin şiddet içerikli eylemlere karıştığını kayıtlara geçti.

Ancak aynı raporlarda, sağcı milis grupların ve beyaz üstünlükçü örgütlerin ülke içi terör tehdidi açısından çok daha organize ve tehlikeli oldukları da vurgulandı. 

Uzmanlara göre, Trump’ın Antifa’ya karşı sert söylemi, kendi seçmen tabanını mobilize etmeye dönük stratejik bir hamle.

Zira Antifa’nın şiddet içeren görüntüleri, sağ seçmen için “radikal solun tehdidi” algısını pekiştiriyor.

Buna karşın, Demokrat çevreler Trump’ın bu çıkışını “siyasi malzeme” olarak değerlendiriyor ve hukuk açısından karşılığı olmayan bir hamle olarak nitelendiriyor.

Uluslararası boyutta ise Antifa, Avrupa ve Latin Amerika’daki benzer anti-faşist hareketlerle ideolojik bağlarını sürdürüyor.

Almanya ve İtalya’daki Antifa grupları, yıllardır neo-Nazi yürüyüşlerine karşı sokaklarda aktif.

Ancak bu yapıların dağınık olması, onları küresel bir örgütlenmeden çok, farklı coğrafyalarda ortak ideoloji etrafında şekillenen yerel direniş grupları haline getiriyor.

Sonuç olarak Antifa tartışması, sadece ABD’nin iç güvenlik meselesi değil, aynı zamanda küresel ölçekte aşırı sağ ve sol hareketler arasındaki mücadeleyi de gözler önüne seriyor.

Aynı zamanda bu adım, Trump’ın seçim tabanını konsolide etmeyi hedeflerken, Amerikan siyasetindeki sağ-sol kutuplaşmasını da keskinleştiren bir dönüm noktası olabilir.