Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Fox News’e verdiği röportajda, Suriye’nin IŞİD Karşıtı Uluslararası Koalisyon’a katılması konusunda ABD Başkanı Donald Trump ile görüştüklerini açıkladı.

Suriye Enformasyon Bakanı da, uluslararası koalisyonla siyasi iş birliğini içeren bir deklarasyon imzalandığını duyurdu.

Popüler Gazete’nin Ömer Kuş imzalı analizden aktardığına göre, Suriye’nin Eylül 2014’ten bu yana faaliyet gösteren ve 89 ülkenin yer aldığı ABD öncülüğündeki koalisyona resmen katılması, Şam yönetiminin jeopolitik konumunda niteliksel bir değişim anlamına geliyor.

Bu adım, Suriye’yi ilk kez Rusya-İran ekseninin ötesine taşıyarak, Batı koalisyonunun resmi partneri konumuna yerleştiriyor ve ülkenin dış politika yönelimi açısından stratejik bir değişime işaret ediyor.

Suriye’nin koalisyona katılımı karşılıklı yükümlülükler doğurmakla birlikte, özellikle Şam açısından siyasi, ekonomik ve askeri düzeylerde önemli fırsatlar sunuyor.

Irak'ın koalisyona üyeliği sonrasında enerji, güvenlik, altyapı, hizmet alanları ve kalkınma projelerinde edindiği geniş ölçekli destekler gibi, Suriye’nin de siyasi, ekonomik ve askeri olmak üzere çeşitli düzeylerde kazanımlar sağlaması bekleniyor.

Ancak en kritik nokta, Şam yönetiminin koalisyona “resmi ortak” statüsüyle dahil olma ihtimali.

Bu durum, sahadaki askeri operasyonların gayri resmi yerel güçler veya milis yapılarına değil, doğrudan Suriye Savunma Bakanlığı ve düzenli ordu unsurlarıyla koordine edilmesi anlamına geliyor.

Dolayısıyla süreç, yalnızca IŞİD’le mücadele başlığıyla sınırlı kalmayıp, Suriye devletinin uluslararası meşruiyetinde önemli bir aşama olarak görülüyor.

Bu çerçevede, ABD ve Suriye hükümetinin söz konusu adımda hangi hedefleri gözettiği, muhtemel kazanımların ne olacağı, taraflar arasındaki ilişkilerin ve angajman kurallarının nasıl şekilleneceği, nüfuz alanlarının yönetimi, sivillerin korunması ve ihlallerin önlenmesine yönelik mekanizmaların nasıl işletileceği soruları tartışılıyor.

Öte yandan, Suriye İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik teşkilatı ile uluslararası koalisyon güçleri arasındaki koordinasyon son dönemde zirve seviyeye ulaştı. Bu işbirliği, IŞİD’e karşı gerçekleştirilen bir dizi ortak operasyonda somutlaştı.

Son olarak 18 Ekim’de düzenlenen operasyonda, örgütün bir hücresi çökertildi. Şam kırsalındaki Muazamiyet el-Kalamun bölgesinde saklanan üst düzey bir IŞİD mensubu yakalandı.

Operasyonun ardından ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, “Suriye yine bizim yanımızda” açıklamasını yaptı.

Beyaz Saray, Mayıs ayında yaptığı açıklamada, ABD yaptırımlarının kaldırılması için şartlardan birinin “Suriye’nin IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasını engellemede yardımcı olması ve Suriye’nin kuzeydoğusunda binlerce IŞİD üyesinin tutulduğu gözaltı merkezlerinin sorumluluğunu üstlenmesi” olduğunu bildirmişti.

Halihazırda bu merkezler ve IŞİD unsurlarının ailelerinin bulunduğu kamplar, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolünde.

Analize göre Suriye’nin koalisyona katılmasının başlıca nedenleri şöyle sıralanıyor:

-Katılım, Şam’ın terörle mücadeledeki rolünü teyit etmesinin yanı sıra, IŞİD’in yeniden güç kazanmasını önlemeye yönelik uluslararası taleplerin karşılanması anlamı taşıyor.

-Suriye hükümeti, örgütün özellikle Suriye Çölü ve Suriye-Irak sınır hattında artırdığı saldırılar nedeniyle IŞİD’i ulusal güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak görüyor. Örgüt, daha önce Şam’ı koalisyona katılmaması konusunda tehdit etmişti.

-Şam yönetimi, uluslararası meşruiyetini güçlendirmek istiyor. ABD Kongresi’ndeki bazı isimler, ülkeye yönelik yaptırımların kaldırılmasını Suriye’nin aşırılık yanlısı örgütlerle mücadelede Washington’la işbirliği yapmasına ve İsrail’e yönelik tehdit oluşturmamasına bağlıyor.

-Askeri açıdan koalisyona dahil olmak, Suriye ordusunun teknik kapasitesi ve ekipman kalitesinin yükseltilmesi için kanal açacağı gibi, güvenlik kurumlarının operasyonel etkinliğini artırma potansiyeli taşıyor.

-Şam’ın koalisyona yaklaşması, İsrail’in Suriye’de sürdürdüğü hava saldırılarının durdurulması konusunda ABD ile yeni bir güç dengesi kurulabileceği beklentisini doğuruyor.

-Suriye yönetimi, ülke genelinde güvenliği tesis etme kapasitesine sahip olduğunu ve IŞİD’le mücadelede esas aktörün kendisi olması gerektiğini savunuyor.

Bu durum, terörle mücadelede SDG’nin rolünü zayıflatabilir ve ABD’nin sahadaki muhataplık dengesini değiştirebilir.

Böyle bir tablo, özellikle Ürdün sınırındaki El-Tanf üssü ile Deyr ez-Zor’daki El-Ömer ve Konoko petrol sahalarında bulunan ABD askeri varlığı açısından yeni tartışmalar doğurabilir.

ABD açısından da konu şöyle özetlenebilir:

-ABD'de, Şam’ın koalisyona katılımının, IŞİD’in yeniden toprak hakimiyeti kazanmasını engelleyeceği, örgütün hücre yapılanmalarını dağıtacağı ve savaş sonrası düzenin kontrolü açısından kritik olduğu değerlendiriliyor.

-Diğer yandan bu adım, Suriye’deki ABD varlığına ve koalisyon operasyonlarına “resmi meşruiyet” sağlayarak, ABD askerlerinin çekilmesini talep eden çevrelerin argümanlarını zayıflatıyor.

-ABD, Suriye’nin koalisyona katılımını, aynı zamanda İran’ın bölgedeki nüfuzunu sınırlama stratejisinin bir parçası olarak görüyor.

Ancak ABD yönetimi, SDG ile askeri ortaklığını sonlandırma konusunda aceleci görünmüyor.

Bu durum, Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında 10 Mart’ta imzalanan anlaşmanın hayata geçirilmesi için Washington’un SDG üzerinde yeterli baskı kurmamasını da açıklıyor.

Analize göre ABD, yeni Suriye ordusunun halen daha fazla profesyonelleşmeye ve kurumsal olgunluğa ihtiyaç duyduğunu düşünüyor.

Bu nedenle, uluslararası koalisyon çatısı altında IŞİD’e karşı operasyonlarda, Suriye ordusu ile SDG arasında ortak görev güçleri oluşturulması fikri gündeme geliyor.

SDG’nin üst yönetimi, söz konusu anlaşmanın uygulanmasını geciktirmek için Washington’un Suriye ordusuna yönelik mesafeli tutumunu fırsata çeviriyor. Ayrıca örgüt, koalisyon tarafından “Suriye topraklarında IŞİD’e karşı tek ortak” olarak kendisine tanınan ayrıcalıklı konumu kaybetmek istemiyor.

Ancak ABD’nin temel planı, SDG’yi Suriye devlet yapısına entegre ederek ülke bütünlüğünü ve istikrarını sağlamak.

Uzun yılların ardından bir Suriye devlet başkanının Washington’a yaptığı ilk ziyaret olan Şara’nın temasları, yeni bir siyasi rotanın doruk noktası olarak tanımlanıyor.

Ziyaretin sonuçlarının, Suriye devletinin ülke genelinde egemenliğini yeniden tesis etmesinin başlangıç adımı olabileceği ve Suriye topraklarının, yerel ve bölgesel vekil güçlerin rekabet alanı olmaktan çıkarılmasına yönelik bir “yeşil ışık” anlamı taşıyabileceği ifade ediliyor

Şam’ın koalisyona katılımı, sadece Suriye’de değil, bölgenin genelinde güvenlik ve siyasi dengeleri yeniden şekillendirebilecek yeni bir dönemin habercisi olacak.