Lübnan ile Suriye arasındaki ilişkiler, coğrafi yakınlığa rağmen tarihsel miras, siyasi çıkarlar ve mezhepsel farklılıklar nedeniyle sık sık gerilime sahne oluyor.

Lübnan’ın bağımsızlığını kazanmasından bu yana, Suriye’nin Lübnan üzerindeki nüfuzu ve müdahaleleri, iki ülke ilişkilerinin en tartışmalı konularından biri oldu.

Popüler Gazete'nin Arab News'ten aktardığına göre iç savaşlar, mülteci akınları ve Hizbullah gibi aktörler, Lübnan–Suriye hattını daima bölgesel çekişmelerin merkezinde tuttu.

Diğer yandan, Lübnan ve Suriye'de sadece son bir yılda çok şey yaşandı.

Suriye'de Cumhurbaşkanı Ahmed Şara liderliğindeki muhaliflerin ani saldırısı, Beşşar Esed'i devirdi ve yeni bir hükümet kuruldu.

Lübnan'da ise İsrail ile yaşanan sert savaş, yakın zamana kadar Orta Doğu'da en büyük güçlerden olan, İran destekli ve Esed müttefiki Şii militan grup Hizbullah'a ciddi bir darbe indirdi.

Hizbullah ve İsrail arasındaki savaş, ABD tarafından müzakere edilen bir anlaşma ile sona erdi.

54 yıllık Esed ailesinin devrilmesinden sonra bile, Beyrut ve Şam arasındaki ilişkiler gerginliğini koruyor.

Gerginlik sebepleri

Suriye, Lübnan’ı uzun süre kendi coğrafyasının bir parçası olarak gördü.

1943’te Lübnan bağımsızlığını ilan ettiğinde, Suriye bunu tam olarak kabullenmedi. Bu bakış açısı iki ülke arasında hep gerilim yarattı.

Suriye, 1975–1990 yılları arasındaki Lübnan iç savaşında asker göndererek müdahil oldu. 1976’dan 2005’e kadar Suriye ordusu Lübnan’da kaldı.

Birçok Lübnanlı, Suriye'nin askeri varlığını “işgal” olarak gördü. Bu dönemde Suriye, Lübnan siyasetinde belirleyici güç haline geldi.

Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi de, Lübnan’da büyük tepkilere neden oldu.

Bu suikasttan Suriye yönetimi sorumlu tutuldu ve bu trajik olay ilişkilerde derin bir kırılma yarattı.

Suriye askerleri, uluslararası baskıyla Lübnan’dan çekildi. Şam böylece, komşusu üzerindeki 29 yıllık tam hakimiyetine son verdi.

İki ülkenin diplomatik misyon açma konusunda anlaşması 2008'i buldu ve bu, Suriye'nin 1943'te Fransa'dan bağımsızlığını kazanmasından bu yana Lübnan'ı ilk kez resmi olarak tanıması anlamına geliyordu.

Lübnan’da bazı kesimler Esed'in müttefiği Hizbullah’ı “direniş hareketi” olarak görürken, bazıları ülkenin bağımsızlığını zayıflatan bir güç olarak kabul ediyor.

Bu ihtilaflar, Suriye’nin Lübnan içindeki rolünü sürekli tartışmalı hale getirdi.

Suriye’deki iç savaş, Lübnan’a doğrudan yansıdı. Milyonlarca Suriyeli mülteci Lübnan’a geçti ve ülkenin demografik, ekonomik, sosyal dengelerini sarstı.

Ayrıca Hizbullah Esed rejimini desteklerken, Lübnanlı bazı Sünni gruplar Suriyeli muhalifleri destekledi. Bu durum Lübnan içinde de mezhepsel gerginlik yarattı.

Mülteci yükü, sınır güvenliği, kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti iki ülke arasında sık sık sorunlara yol açmaya devam ediyor.

Lübnan hükümetinden iki başbakanın Suriye'yi ziyaret etmesine rağmen, hiçbir Suriyeli yetkili Lübnan'ı ziyaret etmedi.

Lübnan, Esed'in gitmesiyle birlikte Suriyeli mültecilerin evlerine dönmesini talep etti.

Suriye ise Lübnan'ın 2019'daki tarihi ekonomik çöküşünden bu yana Lübnan bankalarında mahsur kalan, Suriyelilere ait milyarlarca dolar değerindeki mevduatların iadesini istiyor.

Suriyeli askerlerin ölümü

Suriye Savunma Bakanlığı, Mart ortasında, Hizbullah’a bağlı bir grubun üç Suriye askerini Suriye-Lübnan sınırında kaçırıp öldürdüğünü açıkladı. 

Olayın ardından Suriye ordusu, Lübnan'a büyük çaplı saldırılar başlattı. 

Günler sonra, Lübnan ve Suriye savunma bakanları Suudi Arabistan'da bir araya gelerek, sınır belirleme ve koordinasyonu artırma konusunda bir anlaşma imzaladı.

Bu olaydan bir ay sonra, Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam Şam'a giderek, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ile görüştü.

Lübnan tarafından yapılan açıklamada ziyaretin, "karşılıklı saygı ve güvenin yeniden sağlanması, iyi komşuluk, iki ülkenin egemenliğinin korunması ve birbirinin içişlerine karışmama" temelinde yeni bir sayfa açacağı belirtildi.

Bu görüşme olumlu bir adım sayılsa da, ilişkilerin köklü biçimde düzelmesi oldukça zor görünüyor.

Bundan sonra ne olur?

Lübnan toplumunun büyük kesimi hala Suriye’nin geçmişteki askeri varlığını “işgal” olarak görüyor. Bu hafıza kolay kolay silinmeyecek.

Hariri suikastı, Lübnan siyasetinde hala kapanmadı.

Öte yandan, yeni Suriye yönetiminin İran’a karşı mesafeli tutumu, doğrudan Lübnan’daki Hizbullah ile ilişkileri de belirliyor.

Çünkü Hizbullah, İran’ın en güçlü vekil gücü ve Esed rejiminin en büyük müttefiği olduğu için Suriye'de büyük bir nüfuza sahipti.

Ancak Suriye'ye Ahmed Şara yönetiminin gelişiyle birlikte bu denge tamamen değişti.

Yeni Şam yönetimi, İran ve vekillerinin nüfuzunu tehdit olarak görüyor. Bu, Hizbullah ile Suriye arasında “stratejik müttefiklikten düşmanlığa” geçiş ihtimalini doğuruyor.

Hizbullah yıllardır Lübnan’dan Suriye’ye ve oradan İran’a uzanan silah ve ikmal koridorunu kullanıyordu.

Yeni Suriye yönetimi bu koridorları kapatmaya veya kontrol altına almaya kalkarsa, Hizbullah’ın hem askeri gücü hem de caydırıcılığı ciddi şekilde zayıflar. Bu da doğrudan çatışma riskini artırabilir.

Yeni Şam yönetimi İran’dan uzaklaştıkça, Suudi Arabistan, BAE ve Batı ile normalleşmeye yönelebilir.

Bu, Lübnan’da İran eksenindeki Hizbullah’ı yalnızlaştıran bir denklem yaratır. Suriye’nin Suudi Arabistan veya Batı yanlısı aktörlerle yakınlaşması, Lübnan iç siyasetinde de Hizbullah’a karşı yeni dengeler doğurur.

Sonuç olarak ortak tarih ve coğrafya iki ülkeyi birbirine bağlasa da, siyasi müdahaleler ve iç savaşların yansımaları bu bağı sürekli zedeledi.

İki ülke arasında gerçek bir normalleşme önünde hala Hizbullah, mülteci krizi, Captagon, akaryakıt ve silah kaçakçılığı ile sınır güvenliği gibi sert engeller duruyor.

Mart’ta yaşanan asker kriz de, iki ülke arasındaki sınırın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.

Dolayısıyla Lübnan–Suriye ilişkileri, ortak tarih ve coğrafyanın getirdiği zorunlu yakınlığa rağmen, geçmişten miras kalan güvensizlikler, güncel krizler ve bölgesel güç mücadeleleri nedeniyle uzun vadede kırılganlığını korumaya devam edecek gibi görünüyor.