İsrail’in Batı kamuoyunda meşruiyetini savunmak için yürüttüğü Hasbara faaliyetleri, yayımlanan kapsamlı raporda başarısız olarak değerlendirildi.

İsrail’in kamu diplomasisi ve propaganda stratejisi olan Hasbara raporunda 15 kriz incelenerek, Ordu Sözcüsü, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı'nın yanı sıra resmi 20 kişinin performansı ve etkisi ölçüldü. 

Popüler Gazete'nin Ariel Kahana imzalı analizden aktardığına göre Hasbara, ülkenin dış politikası, eylemleri ve imajını savunan iletişim girişimlerini tanımlamak için kullanılan bir terim.

Bu kavram, kamu diplomasisi, sosyal ve geleneksel medya iletişimi, kültürel diplomasi ve diaspora lobiciliğini kapsıyor.

İsrail’in “kamu diplomasisi” olarak da anılan Hasbara, devlet kurumları (Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Ordu Sözcülüğü gibi) ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yürütülüyor.

Hasbara raporu için incelenen olaylar arasında, 2023'te Gazze'deki El-Ehli Hastanesi'ne düzenlenen füze saldırısı, 2024'te Dünya Merkez Mutfağı çalışanlarının hayatını kaybettiği saldırı ve ordunun Refah'a girişi gibi tepki çekerek krize yol açan 15 olay yer aldı.

136 sayfalık rapora göre incelenen tüm olaylarda, İsrail, Batı medyasında ve sosyal medyada hatalı davrandığı için eleştirildi.

İsrail’in propaganda makinesi olan Hasbara'nın bulgularına göre ayrıca söz konusu krizler sırasında Başbakanlık makamı ortada görünmedi, Dışişleri Bakanlığı kısmen çalıştı ve her şey Ordu Sözcüsü tarafından kontrol edildi.

Aynı zamanda, İsrail'i temsil eden üç resmi kurumun, incelenen 15 krizin dördünde hiçbir müdahalede bulunmadığı tespit edildi. Diğer 11 vakada ise İsrail, ortalama 19 saatlik bir gecikmeyle müdahale etti.

Başbakanlık Ofisi ise 15 vakanın yalnızca dördünde müdahalede bulundu. Ayrıca, açıklama yapsa bile diğer devlet kurumlarının mesajları onunkilerden farklıydı.

Propaganda savaşı 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısında, sosyal medya ve algoritmalar nedeniyle propaganda savaşını kaybettiklerini ifade etti.

Netanyahu’nun bu ifadeleri, uluslararası kamuoyunda yürüttükleri algı savaşında başarısız olduğunu kabul etmesi anlamına geliyor.

İsrail, uzun yıllardır Hasbara mekanizmalarıyla kendini Batı’da "haklı" göstermeyi başarmıştı.

Ancak sosyal medya çağında, Gazze'deki gazeteciler ve sıradan vatandaşlar sahadan İsrail'in katliamlarına ilişkin görüntüler paylaşıyor. 

Geleneksel medyanın aksine sosyal medya, İsrail’in filtreleyemediği bir alan haline geldi.

Akıllı telefonlarla çekilen görüntüler, birkaç saniye içinde milyonlara ulaşıyor. Bu durum, İsrail’in resmi açıklamalarını etkisizleştiriyor.

Özellikle sivil kayıplar, Gazze’deki yıkım ve açlıktan hayatını kaybedenlerin görüntüleri küresel medyada İsrail aleyhine güçlü bir algı oluşturdu.

Batı kamuoyunda özellikle genç kuşakların algısı, önceki dönemlere göre köklü biçimde değişmiş durumda.

Üniversite kampüslerinde yükselen Filistin dayanışması, sadece öğrenci hareketleriyle sınırlı kalmadı; akademisyenler, sanatçılar ve sivil toplum örgütleri de giderek daha güçlü şekilde İsrail karşıtı sesler yükseltti.

Bu da İsrail’in geleneksel “Batı desteği” kalesinde ciddi bir erozyonun işareti oldu.

Bunların sonucunda birçok ülkede, Yahudiler ve İsraillilere yönelik tepkiler çoğaldı. Yurtdışındaki Yahudiler ve tatile giden İsrailliler kovuldu, saldırılara uğradı.

Bu hem İsrail’in imajını daha da zedeledi hem de diasporadaki Yahudilerin güvenlik kaygılarını artırdı.

İsrail destekçisi Batılı hükümetler ise kendi iç kamuoylarında baskı altına girdi.

Durumun farkına vararak, propaganda savaşında öne geçme hamlesinde bulunan Netanyahu, Gazze'de kıtlığın varlığını şiddetle reddetti.

“Gazze'de açlık yok, bunu Hamas uyduruyor” diyen Netanyahu, açlık nedeniyle bir deri bir kemik olan çocuklara ilişkin görüntülerin de sahte olduğunu iddia etti. 

İsrail içindeki baskı

İçeride ise Netanyahu’nun “propaganda savaşını kaybettik” ifadesi, hükümetin kriz yönetimi becerisini sorgulatan bir unsur haline geldi.

İsrail toplumunda özellikle muhalefet, hükümetin diplomasi ve iletişim alanında strateji geliştirememesini eleştirdi.

Böylece Hasbara’nın yalnızca dışarıda değil, içeride de güven kaybına uğradığı ortaya çıktı.

Uzun vadede propaganda savaşının kaybedilmesi, İsrail için stratejik sonuçlar doğurabilir.

İmaj kaybı, sadece diplomatik yalnızlaşmayı değil; ekonomik yatırımların azalmasını, uluslararası spor ve kültürel etkinliklerde boykotların artmasını ve hukuki düzlemde Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi platformlarda İsrail aleyhine davaların daha geniş kabul görmesini beraberinde getirebilir.

Sonuç olarak, İsrail’in “propaganda savaşını kaybetmesi”, sadece iletişim hatalarının değil, aynı zamanda değişen dünya dengelerinin de bir yansıması.

Sosyal medyanın gücü, küresel kamuoyunun duyarlılıkları ve Batı toplumlarındaki kuşak değişimi, İsrail’in geleneksel Hasbara yöntemlerini etkisiz kıldı.

Bu durum, sahadaki askeri üstünlüğün tek başına uluslararası meşruiyet için yeterli olmadığını ortaya koyuyor.

Netanyahu’nun itirafı, aslında İsrail’in küresel kamuoyu karşısında tarihsel bir dönüm noktasına geldiğini gözler önüne serdi.

Sonuç olarak, propaganda savaşında yaşanan kayıp, İsrail için sadece diplomatik değil, uzun vadede stratejik bir krize işaret ediyor.