Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, geçtiğimiz cuma günü yapılan oylamada, İsrail ve Filistin arasında iki devletli çözüm için somut, acil ve geri dönülmez adımlar öngören bir deklarasyonu büyük çoğunlukla kabul etti.

Söz konusu deklarasyonu BM'ye üye 142 ülke desteklerken, ABD ve İsrail dahil sadece 10 ülke karşı oy kullandı.

Önemli bir şekilde, Avrupa Birliği'nin (AB) 25 üyesi kararı destekledi. Sadece Macaristan karşı oy kullanırken, Çek Cumhuriyeti çekimser kaldı.

Popüler Gazete'nin Ramzy Ezzeldin Ramzy imzalı analizden aktardığına göre bu 142 devlet, Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi'ni onayladı, ancak bir takvim belirlemedi.

Deklarasyon net önlemler içeren bir yol haritası ortaya koyuyor, ancak uygulama açısından bir zaman çizelgesi yok.

22 Eylül'de, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman liderliğinde çok sayıda devlet ve hükümet başkanının katılacağı bir zirve toplantısı düzenlenecek.

Bu toplantıda, İngiltere ve Fransa'nın Filistin devletini tanıdıklarını duyurmaları bekleniyor.

Bu adımla birlikte, BM üyesi 193 ülkeden yaklaşık 160'ı Filistin Devleti'ni tanımış olacak.

164 ülkenin İsrail'i tanıdığı düşünülürse bu önemli bir adım. Yine de, bir Filistin devletinin kurulması için büyük bir değişim gerekiyor.

Bu noktada Jean Monnet’nin sözü hatırlatılıyor: “Bir sorun çözümsüz göründüğünde, bağlamı değiştirin.”

Yani Filistinliler ve İsrailliler arasındaki anlaşmazlığı çözmek için bağlamı değiştirecek hamleler gerekli. İsrail’e “her şey yolundaymış gibi” davranmak sonuç vermedi.

Özellikle Ekim 2023’ten bu yana sergilediği uluslararası ve insani hukuk ilkelerinin yanı sıra çok sayıda devletin egemenliğini ihlal eden ve insan hayatına saygısız tutumları dikkate alındığında, İsrail'e karşı daha yerinde ve sert bir yaklaşım gerektiği gün gibi ortada.

İlk adım BM Genel Kurulu'nda 

Filistinlilerin bekleme lüksü yok. Devlet kurma ihtimali gözlerinin önünde yok oluyor. 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bir Filistin devletine izin vermeyeceğini açıkça belirtti ve Orta Doğu'yu İsrail'in çıkarları doğrultusunda, gerekirse güç kullanarak yeniden şekillendirmek istiyor.

Uluslararası toplum, ABD Başkanı Donald Trump'ın öngörülemezliği nedeniyle ABD'nin etkisi altında kalmamalı.

Diğer devletler ise bir Filistin devleti kurmak için uygun adımları atarak en iyisini ummalı, ancak en kötüsüne hazırlıklı olmalıdır.

Buna dair ilk adımın, New York'ta yapılacak BM Genel Kurulu'nda atılması bekleniyor.

Örneğin İspanya'nın duyurduğu gibi, İsrail'in Filistinlilere karşı savaşını sürdürme kabiliyetini kısıtlama amacıyla silah transferini yasaklamak, savaş uçaklarına yakıt sağlamamak, silah taşıyan gemilerin yakıt ikmali yapmasını veya yanaşmasını engellemek ve hava sahasını İsrail jetlerine ve casus uçaklarına kapatmak gibi özel yaptırımlar içeren bir karar tasarısı kabul edilebilir.

Eğer bu karar etkili olmazsa, tıpkı Güney Afrika'daki apartheid rejimine yapıldığı gibi, İsrail'in BM Genel Kurul'dan çıkarılması için kesin bir tarih belirlenebilir.

BM Güvenlik Konseyi (BMGK) yeni bir bölgesel güvenlik mimarisi için daha geniş bir çağrı kapsamında bir Filistin Devleti kurulmasını talep eden bir karar alabilir.

İsrailli yetkili ve kuruluşlara yaptırım uygulanabilir ve Gazze Şeridi'ni iki yıl boyunca yok eden İsrail, yeniden inşasından sorumlu tutulabilir.

Bunun ötesinde, BMGK  İsrail'in doğalgaz ihracat gelirlerini izleyebilir ve elde edilen gelir, Filistinliler ve yeniden yapılanmaya katkıda bulunulması için kullanılabilir.

Irak'taki gıda karşılığı petrol programı gibi bunun bir emsali var. Ancak tüm bu önlemlerde olduğu gibi, beş daimi BMGK üyesinden biri olarak veto yetkisine sahip olan ABD, tüm bu girişimleri engelleyecektir.

Ancak yine de taslak kararlar masaya yatırılabilir, oylanabilir ve koşullar uygun olana kadar ertelenebilir. Konsey'in bu olasılıkları tartışması bile İsrail'e güçlü bir sinyal verecektir.

Diğer taraftan, ABD müttefiki İsrail'e yönelik yaptırım söylentilerinden tehdit hissederse, BM bütçesi zarar görebilir. Bu durumda üye devletlerin bir B planına da ihtiyacı olacaktır.

ABD İsrail'i sonsuza dek destekler mi?

Ülkeler, deklarasyonda listelenen yaptırımlardan kendi koşullarına uygun olanlarını seçebilir, ancak en azından İsrail'in savaşlarını sürdürmesi engellenmelidir.

Diğer yandan Trump, bugüne kadar İsrail'i yürekten destekledi, ancak tutumunu değiştirir mi?

İsrail, onlarca yıldır ABD'nin büyük desteğine sahip, ancak yapılan anketler bunun hızla azaldığını gösteriyor.

Yine de İsrail bunu umursamayabilir. Hatta, BM Genel Kurulu'nun herhangi bir hamlesine Batı Şeria'yı tamamen veya kısmen ilhak ederek tepki verebilir.

80. BM Genel Kurulu yaklaşırken, üye ülkeler Filistin Devleti'ni tanıma ve İsrail'i hesap vermeye zorlama konusunda atılacak adımlara karşı gelecek tepkilerden endişe duyabilir.

Ancak basitçe söylemek gerekirse, hiçbir şey yapmamak artık ahlaki açıdan kabul edilebilir değil. 

BM Genel Kurulu’nda kabul edilen deklarasyon, diplomatik tarih açısından güçlü bir sembol değer taşıyor; ancak semboller tek başına çözüm üretmez.

İsrail’in mevcut tutumu, ABD’nin veto gücü ve uluslararası sistemdeki güç dengeleri dikkate alındığında, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için daha cesur ve bağlayıcı adımların atılması zorunludur.

Bugün atılacak somut adımlar yalnızca Filistinlilerin devlet kurma hakkını güvence altına almakla kalmayacak, aynı zamanda uluslararası hukukun meşruiyetini de koruyacaktır.

Aksi durumda, uluslararası toplumun iradesi bir kez daha sözde kalacak ve çatışmanın bedeli hem bölgesel hem de küresel ölçekte daha da ağırlaşacaktır.

Dolayısıyla, New York Bildirgesi bir başlangıç olarak önemli olsa da, asıl sınav bundan sonra gelecektir.

Devletlerin uygulamada göstereceği kararlılık, bu tarihi fırsatın geleceğe umut mu yoksa hayal kırıklığı mı bırakacağını belirleyecek.

Bugün dünyayı yönlendiren devletler gerçekten cesur davranırsa, Filistin için atılacak adımlar sadece bu coğrafyanın değil, insanlığın da geleceğini değiştirebilir.