Arap Baharı başarılı oldu mu?
Tunus’ta 17 Aralık 2010’da seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlayan halk ayaklanması, aradan geçen yıllara rağmen çoğu zaman “kaçırılmış bir demokratik fırsat” ya da “yıkılan umutların başlangıcı” olarak anılıyor.
Ancak bu hakim anlatı, Arap Baharı’nın tarihsel ve siyasal anlamını eksik okuyor.
Popüler Gazete'nin Larbi Sadiki imzalı analizden aktardığına göre Bouazizi’nin eylemi yalnızca polis şiddetine, yolsuzluğa ya da ekonomik dışlanmaya karşı bir tepki olarak görülmemeli.
Bu eylem, daha derin bir düzeyde, aşağılanma ve görünmezliğin sessizce normalleştirilmesine karşı ahlaki bir kırılma anıydı.
Tunus’ta başlayan ve kısa sürede Arap dünyasının geniş bir bölümüne yayılan süreç, basit bir protesto dalgasından ziyade kolektif bir uyanışı temsil ediyordu.
Onur, aidiyet ve itaatin sınırları yeniden düşünülürken, milyonlarca insan kendisini ilk kez siyasal bir özne olarak tanımladı.
Bu bağlamda Arap Baharı, uzmanlara göre “başarısız bir geçiş” değil, siyasal bilincin kalıcı bir dönüşümü olarak okunmalı.
Vatandaşlık, meşruiyet ve bireysel eylem kapasitesi kavramları, sahada ve doğrudan deneyim yoluyla yeniden şekillendi.
Rejimlerin ayakta kaldığı ya da kontrolü yeniden tesis ettiği ülkelerde bile bu zihinsel kırılma ortadan kalkmadı, aksine iktidar mücadelesinin zeminini değiştirdi ve bugüne kadar taşındı.
Bu nedenle Arap ayaklanmalarını birbirinden kopuk, yalnızca ulusal dinamiklerle açıklanan isyanlar olarak görmek yanıltıcı olur.
Tunus’tan Kahire’ye, Sana’dan Bingazi’ye kadar farklı toplumlar, farklı tarihlerde harekete geçse de ortak bir duygusal ve siyasal dille buluştu.
Protestocular yalnızca ekonomik iyileşme ya da yönetim değişikliği talep etmiyor, iktidarın kendilerini süresiz biçimde görünmez kılabileceği fikrini kökten reddediyordu.
Kahire’de Tahrir Meydanı, Tunus’ta Burgiba Bulvarı ve Sana’da Değişim Meydanı’nda sıradan yurttaşlar güvenliği organize etti, kamusal düzeni sağladı, taleplerini tartıştı ve farklılıkları müzakere etti. Kamusal alan, fiilen bir siyaset okuluna dönüştü.
Elbette bu süreç uzun sürmedi. İlk ayların coşkusu kısa sürede karşı devrim, ordu ve iç savaşlarla bastırıldı.
Birçok Arap kentinde rejimler, kolektif hafıza üzerindeki denetimi yeniden kurdu.
Bugün Arap Baharı’nı bir tarihsel hata ya da ibretlik bir başarısızlık olarak sunma çabalarına rağmen, bu miras ortadan kalkmış değil.
Ancak bu etki günümüzde daha sessiz ve parçalı mücadelelerde görülüyor. Bölge genelinde genç kuşaklar, sosyal adalet ve kamusal hesap verebilirlik konusunda yeniden seferber oluyor.
Sonuç olarak Arap ayaklanmaları başarısız olmadı. Biçim değiştirdiler, fakat anlamlarını kaybetmediler.
Bir şey değişti mi?
Muhammed Almasry imzalı bir diğer analize göre demokrasi yanlısı hareket, erken dönemde önemli başarılar elde etti.
Aylar içinde, uzun süredir iktidarda olan dört lider Tunus'ta Zine El Abidin Ben Ali, Mısır'da Hüsnü Mübarek, Libya'da Muammer Kaddafi ve Yemen'de Ali Abdullah Salih devrildi.
Bahreyn, Cezayir ve Irak da dahil olmak üzere birkaç ülkede rejimler, protestoların ciddi bir ivme kazanmadan önce bastırılmasını sağladı.
Diğer ülkelerdeki protesto hareketleri sınırlı reformlarla sonuçlandı veya Suriye örneğinde olduğu gibi, hızlı bir rejim değişikliği olmaksızın uzun süren bir iç savaşa yol açtı.
Libya ve Yemen de sonunda şiddetli çatışmalara sürüklendi.
Alınan dersler
Tunus ve Mısır'da, 15 yıl önce görülen türden sivil itaatsizlik olaylarını önlemek amacıyla siyasi ve hukuki çerçeveler özenle yeniden düzenlendi.
Ancak yine de gösterilere yol açan temel sorunlar – yolsuzluk, adaletsizlik ve ekonomik zorluklar – hala varlığını sürdürüyor.
Freedom House tarafından yakın zamanda değerlendirilen 21 Arap ülkesinden hiçbiri "özgür" olarak derecelendirilmedi.
Körfez ülkeleri hariç, Arap bölgesi genel olarak ekonomik zorluklarla boğuşmaya devam ediyor.
Mısır'da 2011 ayaklanmasından bu yana hem ordunun ekonomik imparatorluğu hem de eşitsizlik uçurumu büyüdü, enflasyon ve yoksulluk arttı.
Bu arada, Tunus ekonomisi de geriliyor.
Arap rejimleri için belki de en endişe verici olan şey, vatandaşlarının ezici çoğunluğunun demokratik bir yönetimi arzulamaya devam etmesi.
Arap Baharı bitti mi?
Beşşar Esed, Aralık 2024'te kendisine karşı ayaklanmanın başlamasından yaklaşık 14 yıl sonra devrildi ve Rusya'ya kaçtı.
Bu olay, analistlerin Arap Baharı'nın "ölümünü" ilan etmede aceleci davrandığını gösterdi.
Fas'ta son dönemde gerçekleşen Z kuşağı protestoları, birçok Arap halkının -özellikle gençlerin- değişim için mücadele etmeye istekli ve hazır olduğunun bir başka kanıtı niteliğinde.
Bu durumda, gerginliğin doruk noktasına ulaşması ve yeni bir protesto dalgasının başlaması sadece zaman meselesi olabilir.
Hükümetler riskin gerçek olduğunu biliyor. Arap rejimleri bunun Arap Baharı'nda bir final değil, bir ara dönem olduğunu anlamış gibi görünüyor.
Son sözü neredeyse her zaman halk söyler. Sadece ne zaman konuşmayı tercih edeceklerini bilemeyiz.
Mevcut tablo, Arap Baharı’nın kapanmış bir sayfa değil, uygun koşullar oluştuğunda yeniden görünürlük kazanabilecek, ertelenmiş bir toplumsal hesaplaşma süreci olduğunu gösteriyor.