ABD’nin Karayipler’deki donanma varlığını artırması ve söylemini sertleştirmesi, askeri bir müdahaleye giderek daha fazla yaklaştığı yönündeki ihtimali güçlendiriyor.
Popüler Gazete'nin Al Jazeera'dan aktardığı analize göre Washington, Eylül ayı başından bu yana Karayipler ve Doğu Pasifik’te “uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele” gerekçesiyle Venezuela’ya ait olduğu öne sürülen en az 21 tekneyi hedef aldı. Bu saldırılarda en az 87 kişi hayatını kaybetti.
Trump yönetimi, operasyonların ulusal güvenliği korumaya yönelik olduğunu savunsa da, Venezuela’dan ABD’ye yönelik uyuşturucu akışına dair somut bir kanıt sunmuş değil.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Venezuela’ya yönelik niyetleri ise belirsizliğini koruyor.
Trump, bir kara harekâtı seçeneğini tamamen dışlamasa da, Venezuela topraklarında bir saldırı planladığı iddialarını reddetti.
Buna karşın, ülke içinde CIA operasyonlarına onay verdi.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise Washington’un asıl hedefinin “rejim değişikliği” olduğunu savunarak, ülkesinin olası bir müdahaleye karşı direnç göstereceğini açıkladı.
Analistler, Washington’un elinde ağırlıklı olarak hava ve deniz gücüne dayanan çeşitli askeri seçeneklerin bulunduğunu belirtiyor.
Son aylarda Karayipler’e yapılan yığınak, bu senaryoları güçlendiriyor.
Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nden emekli Deniz Piyadeleri Albayı Mark Cancian'a göre hava ve füze saldırısı için gereken tüm unsurlar hazır.
Bu senaryoda ilk aşama, Venezuela’nın görece güçlü hava savunmasını bertaraf etmek amacıyla uzun menzilli füzelerin havadan ve denizden fırlatılmasını içerebilir.
Buna karşın, uzmanların neredeyse tamamı kara harekatı ihtimalini düşük görüyor.
Orinoco Research’ün kurucusu Elias Ferrer, mevcut koşullarda geniş kapsamlı bir saldırının olası görünmediğini belirtti.
Cancian da, bölgedeki ABD kara birliklerinin bir işgal operasyonu için yetersiz olduğunu vurguladı.
Ayrıca, büyük çaplı bir kara harekatının ABD içinde ciddi toplumsal ve siyasi dirençle karşılaşacağı öngörülüyor.
Leiden Üniversitesi’nden siyaset bilimci Salvador Santino Regilme'ye göre kara harekatına yönelik herhangi bir adım, önemli yasal engellerle, Kongre'nin tepkisiyle karşılaşabilir.
Irak ve Afganistan tecrübeleri, tam ölçekli bir işgali neredeyse imkansız hale getiriyor.
Washington’daki bazı siyasetçiler, sınırlı bir askeri müdahalenin Venezuela’da siyasi bir dönüşümü tetikleyebileceğini savunsa da, uzmanlar bunun ülkeyi çok daha derin bir istikrarsızlığa sürükleme riskinin ağır bastığı görüşünde.
Olası bir saldırıyı “Pandora’nın kutusunu açmak” olarak nitelendiren Ferrer'e göre bir çatışma ortamında silahlı aktörlerin güçlenmesi kaçınılmaz.
Bu, ister ordu ister paramiliter yapılar olsun, farklı grupların ülkenin belirli bölgelerini kontrol altına almaya yönelmesine yol açabilir.
Bazı analistler ise, sınırlı bir ABD saldırısının dahi kısa vadede Maduro yönetimini güçlendirebileceği kanaatinde.
Gerilim tırmanırken, Venezuela yönetimi meydan okuyan bir tutum sergilemeyi sürdürüyor.
İçişleri Bakanı Diosdado Cabello’nun, “ABD bir bombalamayla her şeyi bitireceğini mi sanıyor?” diye konuştu.
Maduro ise, barışı yalnızca “egemenlik, eşitlik ve özgürlük” çerçevesinde kabul edeceğini vurguladı.
Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nden (CSIS) emekli Albay Mark Cancian, Washington’ın CIA üzerinden Venezuela ordusunun Maduro’ya bağlılığını zayıflatmaya çalıştığını öne sürüyor.
Cancian’a göre ABD, bir çatışma halinde Venezuela birliklerine direnmemeleri halinde hedef alınmayacakları mesajını verebilir.
Ancak Cancian, Maduro hükümetinin ordudaki muhalif unsurları büyük ölçüde tasfiye ettiğini, bu nedenle askeri ve güvenlik güçlerinin çatışmaya girme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Venezuela ordusunun olası bir saldırıya nasıl yanıt vereceği ise büyük ölçüde Washington’ın önceden gönderdiği sinyallere bağlı.
Ferrer, ABD’nin nasıl bir “teklif” sunduğunun belirleyici olacağını söyleyerek şunları ekledi:
“General ve komutanlara pozisyonlarını koruyabilecekleri bir geçiş mi öneriliyor, yoksa Irak’ta olduğu gibi kapsamlı bir tasfiye mi planlanıyor?"
Ferrer’e göre silahlı kuvvetlerin dışlanması, ülke genelinde birbirinden kopuk, çok sayıda yerel çatışma odağının ortaya çıkmasına yol açabilir.
Analistler, toplumun tepkisinin karmaşık ve heterojen olacağı konusunda hemfikir.
Halk, zaten hiperenflasyon, ağır kıtlıklar, yaptırımlar ve kitlesel göç gibi çok boyutlu bir çöküş içinde yaşıyor.
2025 itibarıyla yaklaşık 7,9 milyon Venezuelalı -nüfusun neredeyse üçte biri- insani yardıma ihtiyaç duyuyor.
Bu nedenle olası bir ABD saldırısı, halk tarafından bir “kurtuluş” anı olarak değil, gıda, ilaç ve temel hizmetlere erişimi daha da zorlaştıracak yeni bir güvensizlik katmanı olarak algılanabilir.
Bölgesel ve küresel güçlerin tavrı, Caracas ile mevcut siyasi ve ekonomik bağlar üzerinden şekillenecek gibi görünüyor.
Çin’in Maduro yönetimine güçlü diplomatik desteğini sürdürmesi beklenirken, doğrudan çatışmayı etkileme kapasitesinin sınırlı olacağı belirtiliyor.
Rusya ise Venezuela ile daha doğrudan bir askeri ilişkiye sahip.
Moskova’nın gelişmiş silahlar, eğitim ve istihbarat iş birliğiyle sağladığı destek, olası bir çatışmada askeri danışmanlık düzeyinde devam edebilir.
Hem Çin hem de Rusya’nın siyasi destekten vazgeçmeyeceği değerlendirmesi, Maduro’nun uluslararası tecrit riskini bir ölçüde azaltıyor.
Analistler, Washington’un Venezuela’ya yönelik tutumunun bölgesel bir güvenlik paradigmasının başlangıcı olabileceği konusunda uyarıyor.
Trump’ın, uyuşturucu üreten tüm ülkeleri hedef alabileceklerini söylemesi ve özellikle Kolombiya’yı işaret etmesi, bu yaklaşımın genişleyebileceği yönünde işaretler veriyor.
Uzmanlara göre Venezuela'da test edilen şey, tek bir ülke politikasından ziyade daha geniş bir şablon.
Bu da, karmaşık iç krizler, kolluk kuvvetleri ve terörle mücadele adı altında sınır ötesi güç kullanımını meşrulaştıran 'narko-terörist' tehditleri içeriyor.
Uzmanlara göre bu yaklaşım, uyuşturucu kaçakçılığı ve göç gibi yapısal sorunların güvenlikçi yöntemlerle ele alınması eğilimini derinleştirerek, Latin Amerika’da militarizasyonu daha da artırabilir.