Suriye'de bundan tam bir yıl önce bugün, ülkenin kuzeybatısındaki Heyet Tahrir'uş Şam (HTŞ), liderliğindeki muhalif gruplar geniş çaplı bir operasyon başlattı.
"Saldırganlığı Caydırma" ismi verilen operasyon, ilk bakışta İdlib’in güneydoğusunda rejimin zayıf hatlarına yönelik sınırlı bir baskın gibi görünse de, ilerleyen saatlerde bunun, rejimin ülke üzerindeki hakimiyetini sarsacak bir kırılma dalgasına dönüşeceği anlaşıldı.
Popüler Gazete'nin Arap medyasından aktardığına göre 12 gün boyunca sahada yaşanan gelişmeler, Suriye iç savaşının 13 yıldır değişmeyen dengelerini kökünden sarstı ve Esed rejiminin beklenmedik çöküşünü hızlandırdı.
Operasyonun başlangıcında HTŞ, Suriye Milli Ordusu’nun belirli unsurları ve yerel muhalif tugaylar koordineli şekilde rejimin İdlib doğusundaki kritik noktalarına eş zamanlı taarruz başlattı.
İlk hedefler, Serakib ile Ebu Zuhur arasındaki hat, rejimin hava savunma sistemleri ve İran destekli milislerin kontrol ettiği üslerdi.
Saha kaynaklarına göre muhaliflerin başarısında en kritik unsur, operasyonun tamamen "şok darbe" niteliğinde planlanmasıydı.
Rejimin hatları, özellikle 5. Kolordu ve İran milisleri arasındaki uyumsuzluk nedeniyle ilk 48 saat içinde çökmeye başladı.
Rejimin karşı saldırı kapasitesini felç eden bir diğer unsur, Rusya’nın beklenen hava desteğini vermemesi oldu.
Muhalifler bu boşluğu değerlendirerek M5 otoyoluna paralel ilerleyen hatlarda 20’den fazla köyü kısa sürede ele geçirdi.
İlk iki günün ardından rejimin çöküş yönünde ivme kazandıran gelişme, Halep’in batısındaki rejim hatlarının da ani şekilde dağılması oldu.
HTŞ’nin operasyonun odak noktasını İdlib olarak göstermesi, rejimi Halep hattında savunma hazırlığı yapmamaya yöneltmişti.
Ancak 29 Kasım’da muhaliflerin hızlı bir şekilde ilerlemesi, Halep’in batı kırsalını rejim için savunulamaz hale getirdi.
Rusya sahadaki bu ani çöküş karşısında pozisyon almakta zorlandı. Moskova, daha önce 2019–2020 döneminde olduğu gibi yoğun hava bombardımanıyla rejimin direncini tahkim edebilirdi.. Ancak Ukrayna savaşının maliyeti ve İran milislerinin sahadaki koordinasyon sorunları, rejime destek kapasitesini sınırladı.
Bu durum, muhalefetin ilerleyişini sadece askeri değil, psikolojik açıdan da hızlandırdı.
Aralık ayının ilk gününde sahada kırılma noktası, Şii milislerin önemli bir bölümünün Halep ve Hama hatlarından çekilmeye başlaması oldu.
Bu çekilme, taktik bir geri çekilme olarak duyurulsa da içeride yaşanan gerçek, İran’ın farklı cephelerde, özellikle Lübnan ve Irak'da artan baskı nedeniyle Suriye’deki varlığını yoğunlaştıramamasıydı.
İran milislerinin çekilmesiyle rejim hatlarında büyük gedikler oluştu. Bu gedikler yalnızca muhaliflerin ilerlemesine yol açmadı, aynı zamanda rejimin moral ve koordinasyon kapasitesini çökertti.
1 Aralık gecesi sosyal medyaya düşen görüntülerde, rejim askerlerinin kendi komutanlarını suçlayarak cepheyi terk ettiği sahneler geniş yankı uyandırdı.
2 Aralık’ta muhalifler Serakib’in doğusunu tamamen kontrol etti ve M5 hattının güneyinde rejimin lojistik desteğini kesmeye başladı.
Bu hamle, rejim açısından yalnızca askeri değil, stratejik bir felaket niteliğindeydi. Çünkü M5 hattı, Şam-Halep bağlantısının damarını oluşturuyordu.
3 Aralık’ta muhalefetin Halep’in batı kırsalını neredeyse tamamen kuşatması, savaşın kaderini belirleyen dönemeçlerden biri oldu.
Muhalifler yalnızca kırsal alanlarda değil, Halep şehir merkezine yakın bazı askeri noktalarda da rejimin kontrolünü kırmayı başardı.
Rejimin şehir içindeki birlikleri, kırsaldaki savunma hatlarının düşmesiyle izole hale geldi.
Bu gelişme Şam’da paniği büyüttü. Rejim içinde üst düzey çatlaklar gözle görülür hale geldi.
Savunma Bakanlığı ile istihbarat birimleri arasında suçlamalar arttı. Bazı komutanlar İran’ı, bazıları ise Rusya’yı gereken desteği sağlamamakla suçladı.
5 Aralık’a gelindiğinde Suriyeli muhalifler, kuzeyde Halep çevresinden, batıda Cisr eş-Şuğur ve doğuda Sincar hattından eşzamanlı baskı kurarak rejimin üç cephede birden çökmesini hızlandırdı.
6 Aralık’ta kriz artık Suriye’nin sadece kuzeybatısıyla sınırlı değildi.
Hama’nın kuzeyindeki rejim güçlerinin dağılmasıyla birlikte sahada rejime bağlı unsurlar arasında panik yayıldı.
Muhalif gruplar, Hama’nın kuzeydoğusundaki kritik bazı noktaları çatışmasız şekilde teslim aldı.
Aynı gün Şam’daki devlet kurumlarında olağanüstü güvenlik önlemleri alınmaya başlandı.
Esed yönetimi, kontrolü kaybettiğini ilk kez bu kadar net hissetti.
İçeriden gelen bilgiler, rejim liderliğinin Rusya’dan acil destek talep ettiğini, ancak Moskova’nın bu talebi "zamana yayma" politikasıyla ertelediğini gösteriyordu.
7 Aralık, rejimin çöküşünün artık geri döndürülemez hale geldiği gündü.
Rus yetkililer diplomatik kanallardan Şam’a, “krizin askeri yöntemlerle çözülemeyeceği” mesajını iletti.
Bu, yıllardır rejimin ayakta kalmasını sağlayan en önemli ittifakın fiilen sona erdiği anlamına geliyordu.
Şam’da Esed’in yakın çevresinde yoğun hareketlilik başladı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bazı kritik birimlerinin ailelerin tahliyesi için hazırlanmaya başladığına dair bilgiler sızdı.
Aynı gece rejimin üst düzey bazı isimlerinin Lübnan’a geçmeye çalıştığı iddiaları dolaşmaya başladı.
8 Aralık sabahı, güvenlik kaynakları Esed’in önce Lazkiye’ye, ardından Rus askeri hava üssüne nakledildiğini bildirdi.
Gün içinde gelen bilgiler Esed’in Suriye’den ayrıldığı, rejimin komuta zincirinin fiilen çöktüğü ve devlet kurumlarında otoritenin tamamen dağıldığı yönündeydi.
Bu, yalnızca bir operasyonun değil, 54 yıllık Esed iktidarının sona erdiğinin işaretiydi.
Çünkü rejimi ayakta tutan üç temel unsur olan İran milisleri, Rus askeri desteği ve rejim içi güvenlik aygıtı aynı 12 günlük dönemde eşzamanlı şekilde çökmüştü.
27 Kasım–8 Aralık arasındaki 12 günlük süreç, askeri bir operasyon olmanın ötesinde, Suriye iç savaşının en kritik kırılma evrelerinden biri olarak tarihe geçti.
Esed yönetiminin çöküşü, yalnızca sahadaki dinamiklerin değil, bölgesel ve uluslararası güç dengelerinin de değiştiği bir dönemin habercisi oldu.